Herkese merhabalar.
Bölüme geçmeden önce hikayenin gidişatıyla alakalı belirtmem gereken önemli bir şey var.
Olay şu ki; bildiğiniz üzere yarıyıl tatiline girmemizle birlikte artık buraya bölüm atabileceğim bir sürü boş vaktim olacak. Bu sebepten ötürü bundan sonraki bölümlere oy ve yorum sınırı koymaya karar verdim ki buraya ayıracağım vakitlerim en azından belirli bir düzene otursun diye.
Yani, herhangi bir aksi durum olmadıkça sizler o sınırları geçtiğiniz taktirde yeni bölümü yayınlayacağım. Bir deneyelim bakalım neler olacak 😽
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
***
Kayıtlarını henüz tamamladığımız yeni şarkının son kısımlarına doğru geldiğimde parkenin üzerinde duran şişeden bir yudum su içtikten sonra bilgisayarın başına geçtim ve parçayı yeniden başlattım.
Müzik başlar başlamaz yeniden salonun ortasına geçip hareketleri tekrarlamaya devam ettiğimde, artık vücudumdaki bütün kasların hafiften sızlamaya başladığını hissedebiliyordum ancak en azından bir kaç kez daha prova yapmadan yurda dönmek istemiyordum.
Şarkının ortalarına doğru birden bire müzik kesilince yerimde durup arka tarafa doğru döndüğümde elindeki Starbucks bardağıyla birlikte bilgisayarın başında dikilen Jisoo'yu gördüm.
Keyifsiz bir surat ifadesi takınırken yanıma doğru ilerledi ve elindeki bardağı bana uzattı. "Bugünlük kendine bu kadar eziyet ettiğin yeter Chaeyoung."
"Sadece prova yapıyordum Jisoo."
Elindeki bardağı alıp kapağını açtım ve direk kafama dikledim. Buna fazlasıyla ihtiyacım vardı doğrusu.
"Sende biliyorsun ki bugün tekrarlamamız gereken provaları bitireli çok oldu Chaeng."
"Sadece eksiklerimi kaptmak istiyorum Jichu," diye mırıldanıp yere bağdaş kurarak oturduğumda o da karşıma geçip benimle aynı pozisyonu aldı.
Ellerimle bacaklarımı ovalamaya başladığımda, "Şu haline bir bak," diye sızlandı ve hemen ardından bacaklarımı göstererek ekledi, "Bacakların yara bere içindeler. Sürekli pratik yapıp durmaktan bazı yerlerinde morarmalar bile başlamış."
Söylediği şeyler üzerine verebilecek bir cevabım olmadığını farkettiğimde rahatsızca yerimde kıpırdandım ve belimdeki gömleği çıkartıp bacaklarımı kapatacak şekilde üzerime örttüm.
O ise karşılık olarak hiçbir şey söylemedi ve elini omzuma koyup bir abla edasıyla sıvazladı.
"Bugünlerde hiç iyi görünmüyorsun." Dediğinde derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştim. "Anlatmak ister misin?"
Çok isterdim. Hemde herşeyden çok.
Tek başıma başetmekten bıkıp usandığım, beni yakıp kavuran bu duyguları birilerine anlatabilmeyi, paylaşabilmeyi ve birazda olsun hafiflemeyi gerçekten çok isterdim.
"Jisoo, ben..."
Jisoo anlayışla bana doğru yaklaşıp dikkatli bakışlarını üzerime diktiğinde neredeyse çözülmek üzere olduğumu o da anlamıştı. Artık bir şeyler olduğundan emindi.
O anda dans salonunun kapısı açılıp Jennie içeri girmese ve koşarak gelip boynuma sarılmasa neler söyleyeceğimi hayal dahi edemiyordum.
Bir an için gerçektende Jisoo'ya olan biten herşeyi anlatıp üzerimdeki bu yükü birazcıkta olsa hafifletmek istemiştim.
Hafifletmek istemiştim çünkü tüm bu yaşananlar ve altında ezilmek üzere olduğum hislerim, tek başıma başa çıkamacağım kadar ağırlaşmışlardı artık.
Jennie, Jisoo ile aramıza girerken sahte bir tavırla homurdandı ve, "Sen benim karımla ne yapıyorsun burda Jichu?" Diyerek Jisoo'nun burnunu sıktı.
O ikisi kendi aralarında atışmaya başladıklarında salonun kapısı tekrardan açıldı ve içeri Lisa ile birlikte Menajer Jung girdi.
Jung yanımıza gelir gelmez, "Haydi artık yurdunuza dönüp güzelce dinlenin kızlar," Diyerek gülümsemeye başladığında suratımı ekşitmeden edememiştim. Bizi bu kadar düşünüyormuş gibi yapması gözlerimi yaşartıyordu doğrusu.
"Yarın bir ödül törenine katılacaksınız. Bu yüzden bugün uykunuzu olabildiğince iyi alıp yarın için dinç olmaya bakın."
Hepimizin şaşkın bakışları anında Jung'u bulurken o çoktan bize arkasını dönmüş ve kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı bile.
Kapıyı açtığında dışarı çıkmak yerine bir anda duraksayıp "Ha bu arada," Diyerek omzunun üzerinden bize doğru baktığında göz göze gelmiştik. Nedense, az sonra söyleyeceği şeylerin tüm odak noktası ben olacakmışım gibi hissetmeye başlamıştım.
"Başkan Yang'ın söylediğine göre yarın ki ödül töreninde bir Daeseng alacakmışsınız." Dedi ve alay dolu sesiyle ekledi, "Bence bunun ne demek olduğunu, siz hepiniz benden daha iyi biliyorsunuzdur."
Kapı Jung'un hemen ardından büyük bir gürültüyle kapandığında kızlar çığlıklar eşliğinde sevinmeye başlarlarken ben öylece arkasından bakakalmıştım.
Daeseng alacak olmamız demek, artık konser turneleri yapabilir, kıdemli seviyesine yükselebilir ve olabildiğince özgür bir hayat yaşayabiliriz demekti.
Bu, tüm olup bitenlerden sonra artık kalbimi tutsak etmeye devam etmeme gerek kalmayacak demekti.
Bu ödül, sadece 4 ay için kırılıp dökülmüş olan kalpleri telafi edebilme ihtimalim olduğu anlamına geliyordu.
Tabi, oralarda bir yerlerde; tamir edebileceğim, hala benim için atmaya devam eden bir kalp kaldıysa eğer...
***
+40 Oy ve +15 Yorum. 💞
Okuduğunuz için teşekkürler~ 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...