Yol Ayrımı

719 29 25
                                    


Ucu Kırılan Kalemimden Dökülenler..

   Değerli okurlar;

    Sizlerle sekiz ay önce bir yolculuğa çıktık. Kiminizle ilk günden, kiminizle birkaç ay öncesinden, kiminizle de belki dünden.. Oysa ben bu yolculuğa bulunduğumuz ay itibari ile tam dokuz yıl önce çıkmıştım. Duyduğum, gördüğüm olaylara daha fazla duyularımla seyirci kalamazdım. Bu benim mizacıma yakışmazdı, nitekim de öyle oldu. Yolculuğumu sekiz yıl boyunca bir bloknotla yaptım. Sevincimi, ümitlerimi, hüzünlerimi ve hayalde kalmamasını istediğim mutlulukları, umutları onunla paylaştım. Belki kahramanlar Ayaz ve Zilan'dı ama aslında çok daha fazlasıydı. Hayat dedikleri şey aşksız dayanılmazdı, imtihan dedikleri şey ise zor olmadan olmazdı. Adı üstünde; zor aşk. İşte benim Zor Aşk serüvenim böyle başladı. Genel kurgu diye yola çıktık, bir de baktık ki realizmin dibine vurmuşuz. Boşuna Occihiali Rosa olmadım. Boşuna her birinize pembe gözlük dağıtmadım. Sanıldı ki pembe hayal renginin aksine bir takım gerçekleri anlatıyor. Peki hangi gerçekleri? Peki siz hiç pembe renginden korkan kız çocuklarıyla aynı dünyada yaşadığınızı fark ettiniz mi? Ya da her zaman ki gibi amatör oyunculuğumuzu elimize yüzümüze bulaştırarak üç maymunu oynamaya mı devam ettik? Erkeğin yaptığı sadakatsizliği meşrulaştırıp buna elinin kirini akıtması derken, erkek adam yapar diye sineye çeken taraf mı olduk ya da erkeklik ve adamlık farklı şeyler diye beyni yakacak derecede delil üretmeye kafa patlatan taraf mı? Ben hep ikinci taraftaydım, azınlıkta ama vicdanıyla kol kola huzurlu bir şekilde gezecek tarafta. Oysa azınlıkta kalmak sayıca az olduğumuz belki de olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

   İşte benim zor aşkımın hikâyesi buydu. Zor idi ama ben ''Her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır'' ayetini yanıma yol arkadaşı yaptım. İnatla, umutla ve azimle yürüdüm. Sağ olsunlar hayali ama can arkadaşlarım beni hiç yalnız bırakmadılar. Sekiz yıl boyunca bloknotumla kendi küçük dünyamda yol alırken nasıl yanımdalarsa şimdi de beni yalnız bırakmadılar.. Derken bir yakınım bana bu platformdan bahsetti. Derdimi, tasamı, davamı birçok kişiyle paylaşabileceğimden. Bu davaya benimle birlikte gönül veren insanların olduğundan.. Anlatacaklarım çok ta iç açıcı şeyler değildi, olacağını da hiçbir zaman vadetmedim. Tek istediğim toplumca üzerimize dayatılan at gözlüklerini çıkarıp benim her birinize dağıttığım pembe gözlükleri hikâyem boyunca takmanız ve sonra vicdanlarımızla aynaya bakmamız. Çünkü ben dokuz yıl önce gerçeklerle harmanlayıp kurguladığım bu hikâyeyi size anlatmaya öylesine kendimi kaptırdım ki, onca yoğun hayatıma rağmen derdimi anlatmak için çırpındım. Bölüm yetiştirebilmek için uyumadığım gecelerin de olduğu doğrudur. Ki bu konuda hiç te mütevazı olmayacağım; resmen yarım saatlik bir dizi niteliğinde yazdım bölümlerimi. Zaman probleminden dolayı buradaki hiçbir hikâyeyi okuyamadığım da doğrudur. Zaten bunu yazdığım hikâyenin sayfa sayısı oldukça açıklıyor.

   Şimdi buraya kadar okuyanlar belki de beğeni almam için bu kadar şeyi yazdığımı düşünecekler (?) Oysa hikâyem normal standartların çok üstünde olduğunu fazlasıyla ispatlayan bir hikâye. Benim derdim beğeninin ötesinde yorumlarınızdı. Çok merak ettim ama meraklandığımla kaldım; acaba dağıttığım pembe gözlükler bir wattpad hikayesini sunmaktan mı öteye gidemedi, yoksa gösterdiği gerçekler can yakıp dillerinizi mi lâl etti? Oysaki pembenin en açık tonuyla başlamıştım sizleri dünyama davet etmeye, zamanla koyulaşacaktı.. Her otuz bölümde bir analiz yazmayı planlarken belki de yapmam gereken buradan sonrasında yine yolculuğuma tek başına devam etmek. Değilse bu hikâyenin başı belli olduğu gibi sonu da belli.

   Benim hikâyem en başından belliydi; pembenin en açık tonu bir kadın hikâyesi olduğunu söylese de koyulaşmakta olan tonları aslında pembeden korkan kız çocuklarının hikâyesi ve bir adam hikâyesiydi. Adam gibi adamların hikâyesi.. Hani her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır derler ya, aslında her 'mutlu' ve güçlü kadınların arkasında adam gibi adamlar vardır. İşte benim yarım kalan yolculuğumun hikâyesi de yola çıkma serüvenim de bu.. Hiç sordunuz mu kendinize Dilber hanım bu kadar zalimken şükür namazlarını ve teheccüdleri niye kılıyor diye? Ya da Turgut'u düşündünüz mü? Ayaz'a böylesine olan nefretini? Vildan'ın Hukuk okumasına rağmen altı yaşında çocuk gibi davranmakta neden direttiğini? Peki Gülizar Zilan'ı bu kadar severken niye ona el oldu? Yusuf'u kim öldürdü?.. Oysa salt kötülerle tanışmamıştınız daha(?) Buradan giderken Hekimhanlı konağının sırlarını da yanımda götürüyorum. İstedim ki çarşıyı birlikte karıştıralım, değilse bende yıllar oldu karışalı. İstedim ki gerçeklerle yüzleşirken herkes kendi vicdanından af dilesin, değilse yıllar oldu ben tanımadığım masum insanların dertleriyle dertleneli..

   Elimden geldiğince yorumlarına döndüklerim olsa da yine de bir sürçü lisan ettiysem affola. Hayatlarına beni alanlara da teşekkür ederim. Şimdi size soruyorum; bu kalem akmaya devam etsin mi, yoksa kırılan ucuyla birlikte bu platformdan tamamen çekilsin mi? Karar siz değerli okurların....

                                             Allah'a emanet..

ZOR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin