'' Söyleyecek çok sözüm var, ama sözcüklerimi yutmalıyım!.. ''
Muzaffer hocanın odasından çıkan Gülşen, Zilan'ın yanına doğru giderken gözü, kan aldırmaktan yorgun düşüp uyuyan Ayaz'a çarptı. Ayaz sedyede öylece uyuyordu. Daha dört beş saat önce varlığından haberdar olduğu bu adamdan nefret ediyordu. Kim için? Yine dört beş saat önce tanıdığı hikayesini dahi bilmediği Zilan için. Ama yine de genç bir kadını bu hale getirdiğinden dolayı nefret etmek için güçlü sebebi vardı. Ayaz'a sinirli sinirli bakarken, yanına gelen hemşireye hiddetlenerek sordu:
''Kaç saattir yatıyor burada? Daha uyanmadı mı bu (!)'' Hemşire:
''Kan aldırdıktan sonra baya bi yorgun düştü, uyudu Gülşen hocam.'' dedi.
Gülşen alaycı bir üslupla sordu:
''Kazulet gibi adam iki torba kan vermekle mi saatlerdir burada yatıyor? ''Hemşire:
''Ne iki tüpü hocam, beş torba kan verdi.'' deyince Gülşen beyninden 'beş torba mııı?' diye geçirerek şaşırdı.
Gülşen, Zilan'ın başında beklerken, elinde kitapla sandalyede uyuyakalan Arzu'yu sessizce uyandırdı:
''Arzuu! Hadi kalk, git biraz dinlen. İki büklüm uyuyakalmışsın burada.''
Arzu uyku mahmurluğuyla sordu:
''Gülşen! Sen mi geldin? Bu saate kadar babamın yanında mıydın?'' deyip saatine baktı. Gülşen:
''Aman Arzu ne olur bir şey sorma. Muzaffer baba saatlerdir nutuk çekti zaten. Senin anlayacağın iki yıl daha buradayım.'' dedi. Arzu kendi çabalarınca Gülşen'i ikna etmeye çalıştı:
''Gülşen bak, adamdan özür dilesen belki...''
Gülşen arkadaşının sözünü bitirmesine izin vermedi:
''Arzu hadi kuzum git odaya, dinlen. Şurada sabaha bir şey kalmadı. Hadi kuzum daha fazla konuşmayalım bu konuyu. ''diyerek arkadaşını dinlenmesi için gönderdi.
-------
Zilan saatlerce her şeyden habersiz öylece uyuyordu. Belki de aylarca uyuyabileceği en huzurlu uykusundaydı. Gülşen bir yandan Zilan'a öylece bakıyor, bir yandan da Ayaz'ı düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Farklıydı Ayaz. Şimdiye kadar karşılaştığı hiçbir hasta yakınına benzemiyordu. Diğerleri gibi kendini savunmuyordu, yalanlar söylemiyordu, insanın içini parçalayacak derecede öylece bakıyordu, Gülşen küfredip tehdit ettiğinde bile iki kelam laf etmemiş, hiç ikiletmeden Zilan'ın hayatının kurtulması için kan vermişti. Hem de iki torba yerine beş torba. Şimdi ikisi de birbirinden habersiz sedyelerde yatıyorlardı..
Gülşen beyninden geçenlere engel olamıyordu. Daha birkaç saat önce Zilan'ı iyi olsa Kütahya'ya kaçırmayı düşünürken, şimdi ise birbirini derinden yaralayan iki genç insanın bu hale nasıl geldiğini merak ediyordu. Yüreği ve bedeni yaralı Zilan ile yüreği yaralı Ayaz.
Güneş doğalı epey olmuştu. Saat, sabah 07.30 'a gelmiş, Zilan gözlerini daha yeni yeni açıyordu. Ağlamaklı olan ela gözlerini yavaş yavaş aralayarak, bulanıklaşan bakış açısını netleştirmeye çalışırken, karşısında ona gülümseyen esmer güzeli bir kadın gördü. Evet, bu kadın, dün asistanlara ve hemşirelere deli gibi bağıran, Zilan'a ise şefkat gösteren Dr. Gülşen'in ta kendisiydi. Zilan'ın gözlerinin içine bakıp:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR AŞK
Fiksi Umum'' Asıl sen ne dediğinin farkında mısın? Kaldır kafanı bak bi etrafına! Senin yaşadığın harikalar diyarına benziyor mu? Çık şu ütopyandan! Bi bak bu topraklara, gerçekten ait olduğun dünyaya. Bak ben sana söyleyeyim olacakları ; ya ablan ölecek, ya...