''Kuyuya düşmeden Yusuf olunmaz!''
Bedirhan içindeki tüm kızgınlıklara, tüm acıya, ayaklarının geri geri gitmesine rağmen kendini Hekimhanlı Konağı'nın kapısının önünde bulmuştu. Zilan'ı o kadar çok özlemişti ki, ablasına olan özlemi zaman zaman sağlıklı düşünmesine engel oluyor, kendisini bu denli seven ablasının da canını yakmak istiyordu. Zilan'ı ölesiye seviyordu, onun için ölümü göze almışken, ablası neden kardeşine bunu yapmıştı (?) Onca yolu tek biri soruyu sormak için gelmişti, beynini kemiren o sorunun cevabını almak için; ''NEDEN???(!)''
Konağa dolu gözlerle bakarken konağın kapısının önünde bekleyen Selçuk'un kendisine sert sert bakışlarını fark etti. Selçuk'un gözlerinin içine bakıp, kendinden emin bir şekilde:
''Ablamı görmek istiyorum.'' dedi.
Bedirhan'a iki ay önceki olaydan dolayı şüpheli gözlerle bakan Selçuk:
''Gerçekten seni içeri alabileceğimi düşünmüyorsun demi?'' dedi.
Selçuk'un verdiği tepkiye sinirlenen Bedirhan:
''İstersen üstümü ara. Buraya sadece ablamı görmeye geldim. Gören de o beyiniz olacak adama silah sıkacağımı sanır!'' dedi. Bedirhan'dan aldığı cevaba alaycı bir ifadeyle Selçuk gülerek konuştu.
''Yapma Bedirhan, iki ay önce Ayaz beyin alnına bi çırpıda nasıl silah dayadığını bu konakta görmeyen mi var?''
Bedirhan canının ne kadar yandığını anlatmaya çalışırken farkında olmadan Selçuk'un yaralarını kanattı.
''Senin hiç ablan var mı? Ya da ablanı benim ablamı sevdiğim gibi seviyor musun? Ben söyleyeyim; benim iki tane ablam vardı, biri öldü, diğeri burada esir. Neden biliyor musun? Çünkü ölen ablam ölmeden önce ablamı öldürmeye kalktı. Ablamı da ölmesin diye burada esir tutuyorlar. Söylesene bana; ölmesi mi daha iyiydi, burada esir tutulması mı? Bana göre ikisi de aynıydı. İşte bu yüzden ben ölmeyi seçmiştim'' derken sesinin ağlamaklı olduğunu fark edip, güçlü görünmeye çalışarak konuşmasına devam etti:'' Amacım öldürmek değildi, olamazdı da ben buraya ablam için ölmeye gelmiştim. Ama benim çokbilmiş ablam hayatını hiç düşünmeden benim için, onun için feda etti. Çünkü her şeyin en iyisini o bilir (!) bu yüzden bildiğini okudu. Onun okuduğu bu hikaye tamamen acı. Kulaklarımı tıkamaya çalışsam da, sırf ablamın sesini duyabilmek için dinlediğim bu hikaye tamamen gözyaşı. Ben de burada geçmişim karşına sana ne anlatıyorum(?!) kaç dakkadır böylesine kayıtsızca dinlediğine göre herkesin acısı kendine demi? Ablası olmayan beni nasıl anlasın?'' dedi.
Bedirhan'ın söylediği son cümle karşısında istemsizce yumruğunu sıkıp, içindeki acıyı bastırmaya çalışan Selçuk dolu gözlerle öylece Bedirhan'a bakıyordu. Bedirhan farkında olmadan Selçuk'un yaralarını daha da kanatarak:
''Hadi uğruna öleceğin bi ablan yok, peki kendini benim yerime koysan; farzet ki ablan böyle bir konakta esir (?) sen olsan ne yapardın?'' deyip elindeki 'kömürde' yazan poşete bakıp gülümseyerek konuştu:
''Yapma Selçuk abi, köfte ekmek torbasına silah koyup buraya geleceğimi düşünmüyorsun değil mi?''
Bedirhan'ın elindeki poşete bakıp, zoraki de olsa gülümseyen Selçuk, kafasını sağa sola sallayıp:
''Peki, gir içeri öyleyse.'' dedi.
Selçuk'un izin vermesine rağmen Bedirhan içeri girmek istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZOR AŞK
General Fiction'' Asıl sen ne dediğinin farkında mısın? Kaldır kafanı bak bi etrafına! Senin yaşadığın harikalar diyarına benziyor mu? Çık şu ütopyandan! Bi bak bu topraklara, gerçekten ait olduğun dünyaya. Bak ben sana söyleyeyim olacakları ; ya ablan ölecek, ya...