9. Bölüm

1.9K 86 4
                                    

                                                                                   

'' Ettiğin teşekkürün karşılığını Allah mutlaka verir..''

     Gülsün'ün çığlık atmasıyla Ömer koşarak odaya geldi. Ömer:

    ''Geçti bir tanem. Gülsün Gülsün! Bak bana! Tamam geçti. Sakin ol!'' diyerek onu sakinleştirmeye çalışa da da Gülsün Ömer'i duymuyor, içindeki vicdan azabını bastırmak için çığlıklar atıyordu. Ömer'in gözlerinin içine bakarak:

    ''Biliyor musun? Aslında onlar değil, ben öldürdüm kardeşimi. O, o bana bir gün ben de senin için fedakarlık yapıp, hayatını kurtaracağım dediğinde ben bunların yaşanacağını bilemezdim. Ama şimdi onun hayatını ben çaldım. Allah benim be........'' derken Ömer Gülsün'ün ağzını kapatıp:

    ''Sus! Sakın o cümleyi tamamlayayım deme! Sana bir şey olsa ben dayanabilir miyim? Günlerdir kendini heba ettin. Sana söz veriyorum. Her şey çok güzel olacak. Bak ne olur yapma! Ben sensizliğe dayanamam. Hem derler ki her şeyde bir hayr vardır.'' deyince Gülsün hiddetlenerek:

    ''Ömer! Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu hiç? (!!) Ben kendi mutluluğum uğruna kardeşimi harcadım. Gittim, o konağa gittim ama geç kaldım. Bak! Bak bak bu ellere iyi bak, yıllarca sımsıkı bir şekilde kardeşimin ellerini tutarken, senin ellerini tutabilmek için onu ateşe attılar. Şimdi söyle bana bundaki hayr ne?''dedi.

     *Zilan'ın evlendiği gece Gülsün konağa gitmişti. Ayaz ile evlenmemek için direnen yıllarca tek başına mücadele veren bu kadın, kardeşinin hayatını kurtarmak için, hatta Ayaz'ın onunla evlenmesi için yalvarmaya konağa gitmişti. Yol boyunca kafasından öyle şeyler geçirmişti ki, ne olursa olsun bu sefer vazgeçmeyecek kardeşinin hayatını kurtaracaktı. Ta ki asılan o çarşafı görene kadar.. O andan sonra zaten hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına bir kez daha inandı. Hayat iki kardeşi öylesine zor bir sınavla sınadı ki, Zilan çocukluğunu ve hayallerini, Gülsün ise kardeşini kaybetti. Zilan bir ömür ablasından nefret edecek ve onun yüzüne bakmayacaktı. Gülsün ise içindeki vicdan azabı ile ölmeden defalarca kez ölecekti. Hayat birbirini çok seven bu iki kardeşi sonsuza kadar ayırmıştı. Bunlar Gülsün'ün aklından çıkmayan şeylerdi. Peki ya Zilan'a göre?..

-------

     Sabah doğan güneş küçücük ışığını nihayet Hekimhanlı Konağı'na da göstermişti. Zilan yerinden kalkmaya zorlansa da simsiyah mobilyalarla dolu o kasvetli odada gözlerinin ışığıyla yeni günü selamlamıştı. Her gün yeni bir güne büyük umutlar ve mutluluklarla şükrederek başlardı. Şimdi ise mutluluk ve umut onun yaşadığı bu odaya uğramamış, dilinde ise sadece tek bir kelime kalmıştı; şükretmek. Şükretmek Zilan'ın hayatında içi öylesine dolu bir kelimeydi ki, babaannesi Zilan nene torununa:

    ''Aman gınalı guzum, dilinden sakın şükrü, yüreğinden hamdı eksik etmeyesin. Şükür öyle büyük bir hazinedir ki, Rabb'im o hazineye layıg olan gullarına dilediği bütün güzellikleri verir. İnsanların galbini gırmayasın. Bilirim gırmazsın. Ama taşıdığımız düşman nefsimizdir. O yüzden imtihan çetindir. İnsanlara teşekkürü, Rabb'ine şükrünü unutma. Unutmayasın! Allah'a şükretmeyen, insanlara teşekkür etmeyi bilmez. Biz yaradılanı yaratandan ötürü sevelim ki, galp gırmaktan gaçalım. Sen hep eyi ol güzel yavrum. Eyi ol ki, galbinde dilinde eyi olmayı heç unutmasın. Sen şükrünü eksik tutmayasın, ettiğin teşekkürün garşılığını Allah mutlaka verir.''

ZOR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin