Gözlerimi araladım. Güneşin ışıkları gözlerimi acıttı. Ve hızla baş gösteren; sırtım, bacaklarım, dudağımın acısı ile çarpıştım.
Buzdan duvarlarımın arkasındaki Hye Su bana güldü. Bu çok alaycıydı.
Yerden suratımı kaldırdım. Ev boş olsa gerekti. Dün akşamı hatırladıkça dişlerimi sıkıyordum. Gururuma yenik düştüğüm için kendimden nefret ediyordum. Kızıl saçlarım yeri bir bez gibi sildikten sonra kalktım.
Banyoya zor bir biçimde gittim. Aynada yüzüme baktım. Mavi gözlerim acıların denizi gibiydi. Turuncuya kaçan saçlarım acıların izi gibiydi. Yüzümdeki çiller beni daha da yorgun gösteriyordu.
Dudağımın kenarında kuruyan kan lekesini su ile temizledim. Ama belli olur derecede bir iz vardı orada. Aynanın yanındaki dolaptan tarağı aldım ve dalgalı, turuncuya kaçan saçlarımı taradım.
Ayakta zor duruyordum. Bacaklarım sızlıyordu. Sırtım... Onu saymıyorum bile.
Tarağı yerine koydum ve hızla çekmeceden basit makyaj malzemelerimi çıkardım. Makyajı sevmezdim ve gerekli olmadıkça da kullanmazdım.
Basit bir kapatıcıyı yüzüme sürdüm. Dudağımın kenarını az da olsa kapatmıştı. Ruju elime aldım. Dudağımın rengindeydi. Dudağıma aşırıya kaçmadan sürdüm. İşim bitmişti.
Odama gitmeliydim. Üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Yavaş ve can yakan adımlar ile odama ulaştım. Dolabımdan mini, mor renkte olan elbisemi çıkardım. Sade bir elibiseydi. Bedenime tam oturuyordu ve biraz fazla kısaydı.
Üzerime elbiseyi giydikten sonra bacaklarımdaki izlerin göründüğünü anladım. İz bırakacak kadar feci şekilde vurduğunu anlamamıştım. Üstümü çıkardım.
İspanyol paça pantolonu çıkardım. Bordo bir renge sahipti. Onu giydim ve üstüne siyah gömleğimi geçirdim. İşim bitince çantamı aldım ve acı veren adımlar ile evden ayrıldım.
Dışarıda duran arabamın kilidini açtım ve bindim. Çalıştırıp yola odaklandım. Fakat telefonum çalmaya başladı. Arayan kişi Profesör Kim SeokJin'di.
"Efendim?"diye açtım telefonu.
"Saatin kaç olduğunun farkında değilsin herhalde? Bunu da ben mi hatırlatayım? Beş dakika içinde burada ol! Yarım saat sonra ameliyata gireceksin."dedi ve suratıma kapattı.
Sinirlenmiştim.
Beni kimse bu kadar hafife alamazdı. Ya da ben yediremiyordum.
Bir kez daha çaldı telefonum. Bu sefer ki o dün akşam, herşeyimi mahveden babamdı.
"Ne var?"diye açtım.
"Bana bak bu akşam yemeğe geliyorsun anladın mı? Gelmezsen seni kemerle dövmek ile kalmam, bacaklarını kırarım! Duydun mu?"diye tehdit etti.
"Bok kırarsın! Gelmeyeceğim!"dediğimde hissettiği siniri hissettim iliklerimde. Yukarıdan bana bakan yeşil gözlü hayallerimin katili olan üvey babamın gözlerini gördüm sanki.
"Geleceksin ulan! Hele bir gelme..."dediği sırada suratına kapatan ben oldum ve yoluma devam ettim.
Sanırım gidecektim. Bir kez daha dövülmek istemiyordum.
Ama gidersem ondan korktuğumu sanacak ve ona istediğini vermiş olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓
FanfictionBeyaz, narkoz kokan hastane koridorunun tam ortasında. Sızım sızım sızlayan geçmişin iltihaplı yaraları inliyordu. Geçmişinin pranga vurduğu bileklerinde, kelepçeleri küf tutmuştu. Yosunların su ile seviştiği saklı bir kutuydu Park Jimin ve Hye S...