Bağırdı, çağırdı ve gitti. Yaktı, ezdi, kırdı ve gitti. Acıttı, kızdı ve gitti. Arkasına bakmadan, umursamadan gitti. Bu acıtmıştı.
Hızla çardaktan çıktım ve o aptalın arkasına takıldım. Hızlı ve sağlam adımlar atıyordu. Bir yandan da sinirli olduğu her halinden belliydi.
Umrumda mı?
Hayır.
"Sen dur bakalım!"diye bağırdım arkasından. Kendime olduğum yerde o sözleri hazmederken bulmak benlik birşey değildi. Bunu bana yapıyorsa, ben bunu ona ödetirdim.
Durdu. Ama arkasını dönmedi.
Adımlarımı hızlandırdım ve tam arkasından durdum. Şuan acayip sinirliydim. Hayatımda o üvey bozuntusuna bile bu kadar sinirlendiğimi bilmem.
"Sen kim oluyorsun da benim kalbime söz ediyorsun? Bana nasıl acımasız diyorsun sen ya? Bilip bilmeden konuşuyorsun diyorsun ama, seninde bundan eksik kalır bir yanın yok pardon da?"dedim kızgın ve aşağılayıcı bir sesle.
Jimin arkasını korkutucu bir sakinlikle döndü. Bana delici bir bakış attıktan sonra aynı sakinlikle kafasını yana eğdi. Dudaklarını ıslatıp konuşmaya başladı.
"Dengesizsin diyorum. Anlamak istemiyorsun sanırım. Kalpsizsin, acımasız bir bencilsin. Duyguların yok diyorum."dediğinde fazla ileri gitmişti. Dişlerimi gıcırdatıp suratına en sert şekilde baktım. Şimdi daha fena olacaktı.
Yanlış yaptın Jimin.
"Duygusuz olmak..." Dedim ve alayla güldüm. "Duygusuz olsaydım senden nefret etmezdim. Bencilim. Senin gibi aptalları gözden çıkaracak kadar bencilim. Bencilliğim ile övünecek kadar ahmak biriyim. Ama senin kadar aptal, kalpsiz, manyağın teki değilim."dedim gözlerine acımasızca bakarken.
Kahveleri yarıldı adeta. Canı mı yandı onun?
Evet.
"Sen kim oluyorsun da beni geçmişim ile yargılıyorsun? Onu geçtim, beni kendi ideallerin için nasıl kullanırsın? Şimdi söyle Jimin. Asıl kalpsiz olan sen misin, ben mi?"dedim. Gerçekten damardan girdiğimi fark ediyordum. Jimin sözlerim altında eziliyordu.
"Neden susuyorsun Jimin? Az önce bana bağıran, kalpsiz, ruhsuz diyen, geçmişim ile alay konusu yapan Jimin nerede? Bir yerlerine mi kaçtı?"dedim öfkemi durduramazken.
Jimin burnundan soluyordu!
"Susma! Hadi bir daha söyle aynılarını! Söylesene!"diye bağırdım suratına.
Biraz daha bekledim. Öfke ile gözlerine baktım. Sonra bir adım üzerine yürüdüm. Gözlerine baktım. Şuan ne kadar yakın olduğumuz umrumda değildi. Alaycı bir tebessüm taktım yüzüme. İşaret parmağımı göğsüne değdirdim. "İşte sen," dedim ve gözlerine baktım. En acımasız şekilde baktım... "Bu kadarsın. İki kelime... Ama bir kelime ile de mahvolmaya münasip birisin. Ne kadar aşağılık olduğunu biliyorsun değil mi? Aksi takdirde başkalarına da aynılarını söylemeni istemem."dedim ve geri çekildim. Gözlerine zafer ile baktım.
Geri geri yürüdüm. Sonra arkamı döndüm. Hızlıca oradan uzaklaştım.
Az önceki kız ben miydim?
Tanrım! Ne kadar ağır konuşmuştum öyle! Ama hak etti. Annem ve babam hakkında konuşmadan önce düşünecekti. Çünkü, ben bu kadarını asla hak etmedim. Hele de onun gibi bir süzme salaktan bunları hiç hiç beklemedim.
Öylece korudan uzaklaştım. Hastaneye girdim. Asansör kullanmadan, canımın yanmasını umursamadan odama merdiven ile çıktım. Kapımı kapattım ve masama yaklaşıp sandalyemi çektim. Oturup düşünmeye başladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓
FanfictionBeyaz, narkoz kokan hastane koridorunun tam ortasında. Sızım sızım sızlayan geçmişin iltihaplı yaraları inliyordu. Geçmişinin pranga vurduğu bileklerinde, kelepçeleri küf tutmuştu. Yosunların su ile seviştiği saklı bir kutuydu Park Jimin ve Hye S...