Sakindim, ama bir o kadar da üzgün... Bir insanın babasını kaybetmesi... Nasıl bir his? Ki ben ikinci kez kaybediyorum babamı. Ben Jin'i babam yerine koymuştum!
Elimi kime uzatsam ölüyor!Kendi odama gittiğimde bu gecenin bitmek üzere olduğunu biliyordum. Sahi, ben neden burayı evim haline getirmiyordum? Sadece burada kalabilirdim. Babamın gazabından da kurtulmuş olurdum. Belki, sadece kendi evime de çıkabilirdim.
Jin'i kaybetmiştim. Evet, hatta şuan bedeni morgda. Bu korkutucu ama kalpsizliğe ilerliyordum ben.
Ayrıca bir düşmanım vardı, Park Jimin. Jimin için daha oyunumu oynamamıştım. Oynadığı oyun yüzünden buradaydım ya zaten, orası ayrı. Sonuç olarak bana bir oyun oynamıştı ve sıra bendeydi. Memnuniyetle yerine getirirdim o halde.
Ona öyle bir oyun oynayacağım ki... Bana oynadığı oyunun bin katı olacak ve onu hastaneden attıracağım bir oyun olacak. Yani dolaylı yoldan kazanan ben olacaktım. Onu hastaneden attırıp, kazanan ben olacaktım.
İçimde uyuyan bir şeytan vardı. Bu şeytanın çıkması zordu. Ama çıkınca, şeytanın vücut bulmuş hali olduğum doğrudur.
Masama oturmuş öylece bunları düşünüyordum. Yarın yoğun bir gün bekliyordu beni ve ben bayılmam haricince hiç uyumamıştım. Hakikaten, ne olaylı bir gece olmuştu.
Arabadan atladım, Jin öldü, Jimin'e sarıldım, ona teşekkür ettim, onunla öpüştük... Ah Tanrım!Odamın kapısı açıldı, ve içeri Jin'in karısı girdi. Yani Hyun-Su.
"Müsait isen eğer, biraz konuşabilir miyiz?"dedi. Hemen gülümsedim ve onu içeri davet ettim. İçeri girdi. Ağlamaktan şişen gözleri ve kısılan sesi ile konuşmaya başladı.
"Seni uzun zamandır tanıyoruz Hye Su. Ben de bir nevi senin annenim. Jin'i baban olarak gördüğünü biliyorum. O da seni kızı Mi Ok'tan ayrı tutmazdı. Bu nedenle, sana yazdığı bir mektup ve sana verdiği bir ev var."dediğinde oldukça şaşkındım.
Baban giderken arkasında kızına güzel bir hayat bırakmıştı.
"Bu... Bu çok büyük bir şey. Ben bunu kabul edemem."dediğimde hemen konuştu.
"Sana kabul edip etmemeni sormuyor zaten. Yazdığı mektupta vasiyeti bu."dediğinde biraz düşündüm. Eve çıkmak istemiyordum. Babamın beni rahat bırakacak olması en güzel rüyam olurdu herhalde.
"Ben evi kabul etsem, ama yerleşmesem?"dediğimde kaşları çatıldı Hyun-Su'nun.
"Neden kabul etmeyesin ki?"dediğinde olan sebeplerimi gayet iyi bildiğini düşünmüştüm. "Üvey babam beni rahat bırakmaz."dedim hoşnutsuz bir tavır ile.
"Haklısın. Sen bilirsin, ev senin."dediğinde bana mektubu uzattı.
Teşekkür ettim ve vedalaştıktan sonra odamdan çıktı. Mektubu açıp okumaya başladım.
"Canım kızım Hye Su'ya.
Hye Su, bilirsin seni kızımdan ayrı kefeye koymadım. Ben öldükten sonra da aynı olacak. Öleceğimi biliyordum. Bu yüzden yazıyorum ya bu mektubu.
Bu mektupta açıklamayacağım sana gerçekleri. Tehdit altındayım çünkü. Eğer bu mektupta anlatırsam her şeyi, kızım ve karım hayatlarından olur. Bu sebeple kendin öğrenmelisin kızım. Ortada senin adına dönen büyük bir oyun var. Sana yalnızca bunu söyleyebilirim. Dikkatli olmanı tavsiye ediyorum. Aksi takdirde, bunun bedelini ödeyen sen olursun. Sadece doğru diye bildiğin yanlışlar var diyebilirim sana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓
FanfictionBeyaz, narkoz kokan hastane koridorunun tam ortasında. Sızım sızım sızlayan geçmişin iltihaplı yaraları inliyordu. Geçmişinin pranga vurduğu bileklerinde, kelepçeleri küf tutmuştu. Yosunların su ile seviştiği saklı bir kutuydu Park Jimin ve Hye S...