Gözlerimi ovuşturarak uyandığımda yeni bir güne merhaba diyordum. Ellerimi iki yana açıp esnedim ve yataktan çıktım.
Gözlerimi ovuşturarak komodinin üzerinde duran telefonumu açtım. İki gündür kapalıydı. Açıldığında annemin yirmi yedi kere aradığını gördüm. Gözlerim büyüdü ve hemen geri dönüş yapıp aradım.
İki kere çaldıktan sonra açıldı. "Kızım? Nerdesin? Aç mısın? Neden haber vermedin? Telefonun neden kapalı? Başına bir şey mi geldi? Kötü bir şey mi oldu?"diye bir ton soru sordu annem.
"İyiyim anne. Aç değilim. Şarjım bitmişti takmaya fırsatım olmadı o yüzden haber veremedim. Başıma bir şey gelmedi. Kötü birşey olmadı."diye tek tek sorularını cevapladım.
"Yavrum neden eve gelmiyorsun iki gündür?"
"Üvey babamı biliyorsun. Gelemedim. Ayrıca ben başka bir yerde kalıyorum. Sorun etme,"dediğimde sorusu gecikmedi. "Nerede kalıyorsun?"dedi. Ona söyleme konusunda tereddüt ediyordum. Üvey bozuntusuna söyleyebilirdi. Bu da benim açımdan çok büyük bir tehdit olurdu.
"Söyleyeceğim ama bana söz ver; kimseye söylemeyeceksin."dedim sıkıntıyla nefesimi dışarı verirken.
"O nasıl söz evladım? Tabii söz. Söylemem kimseye."dediğinde konuştum. "Hastane başhekimi vardı ya. Babam gibi diyordum hani,"dediğimde konuştu. "He hatırladım."
"Heh işte onu kaybettik bir trafik kazasında. Bir mektup yazmış ve o mektupta bana bir köşk bıraktığını söylemiş. Ben en başta kabul etmedim. Ama kabul etmem gereken sebepler olunca... Kabul ettim işte. Şimdi de o köşkte kalıyorum."dediğimde derin bir nefes aldı. "İyi yavrum. Bu köşk nerede? Eğer bir durum olursa gelirim belki,"dediğinde konuştum. "Oturduğun evin bir alt sokağında."
Biraz daha konuştuktan sonra vedalaşıp kapattım. Odamdan çıkınca kendimi büyük olan banyoya attım. İşimi halledip çıktığımda Jimin'in odasına göz ucu ile baktım. Odasında görünmüyordu. Merdivenlerden inip mutfağa yöneldiğimde, Jimin yine yoktu. Fakat kulağıma gelen televizyon sesi ile başım, mutfak ile birleşik olan salona kaydı.
Jimin koltuğa yayılmış, elinde tepsi, tepsinin içinde kahvaltılıklar, televizyon izliyordu. Bunu görünce şok olmuştum. Hemen ilerledim ve televizyonun kablosunu çektim. Jimin bana ters bir şekilde baktı ve soğuk bir biçimde konuştu. "Ne yaptığını zannediyorsun?"
"Kendi evimde, bana ait olan televizyonu kapatıyorum."dedim aynı terslikle. Önüne döndü ve ayağa kalktı. "Buraları topla, kendine de bir kahvaltı hazırla."dedi tam dibimde dururken.
Bu adam kendini ne zannediyordu? O kral, ben ise onun hizmetlisi falan mıydım da haberim yoktu? Böyle olmayacak! Dünden beri zor sabrediyorum zaten.
Bu salağa haddini bildirmek gerekiyor."Pardon? Sen kimsin ki bana emir veriyorsun? Kendi kahvaltını almış, zıkkımlanmışsın, sonra gelip bana topla diye emir veriyorsun. Kimsin ya sen?"dedim sinirlerime hakim olmaya çalışarak.
"Başhekimin oluyorum. Babanın arkadaşının oğlu oluyorum. Daha saymama gerek var mı?"dediğinde sinir ile alt çenemi oynattım.
"Başhekim olman hastanede geçerli. Ayrıca o benim babam falan değil. Sikimde bile değil, anladın mı?"diye ölümcül bir ses ile konuştum.
"Etrafı topla diyorum. Madem senin evin ya burası,"dedi üzerine basa basa. Bu beni iyice deli etmişti. "Kahvaltıyı getiren sensin, zıkkımlanan sensin, toplayan neden ben olayım? Benim evim diye, başkalarının pisliğini ben mi toplayacağım? Böyle bir kural vardı da ben mi bilmiyorum?"dediğimde bana boş boş baktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/177677950-288-k846079.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓
FanfictionBeyaz, narkoz kokan hastane koridorunun tam ortasında. Sızım sızım sızlayan geçmişin iltihaplı yaraları inliyordu. Geçmişinin pranga vurduğu bileklerinde, kelepçeleri küf tutmuştu. Yosunların su ile seviştiği saklı bir kutuydu Park Jimin ve Hye S...