Kollarından çıktım. İkimizde dağılmıştık. Elimi belime koydum ve Jimin'e baktım. O da bana bakıyordu.
"Gideceksin yani,"dedim ağlamaklı bir ses ile. Başını salladı sessizce. Bir kez daha parçalandım. "Peki Jisoo? Sevdiğin kız?"dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Yapacak bir şey yok. Bizim sevgili olmamızı sağlayacaktın. Ama bu suya düştü. Sanırım onun acısı ile yanacağım. Senin yokluğun ile de kül olacağım."dediğinde kül oldum.
Jimin'e bir kez daha yalvaran gözlerle baktım. "Kaçalım, kaçalım Jimin. Babanlar bulamasın seni. Gidelim buradan."dediğimde bu fikrin saçma olması umrumda değildi. Ben sadece bu ahmak sarı çiyanın beni bırakmasını istemiyordum!
"Hye Su... Turuncunun en güzel tonu olan kadın... Üzgünüm ama böyle bir şey mümkün değil,"dedi. Bunu özellikle mi yapıyordu?!
Sonra sustuk. Ben bu sessizliğe kanaat getiremedim ve odadan çıkıp kendi odama gittim. "Hye Su!"diye seslendi arkamdan Jimin.
Duymadım onu. Çünkü göz pınarlarım dolmuştu ve ben onun gözleri önünde bir kez daha ağlayamazdım. Kapımı kapattım ve yatağıma yüz üstü yatıp bağırarak ağlamaya başladım.
"Lanet olsun Jimin! Lanet olsun sana! Neden bu kadar çabuk!"diye bağırarak ağladım. Çabuk olan şey neydi?
"Lanet olsun ki seni özleyeceğimi bilmek beni deli ediyor! Sensiz geçireceğim, kavga etmeyeceğim günler beni deli ediyor! Yarım kalan oyunu tamamlayamayacağım için üzülüyorum! Seni özleyeceğim!"diye bağırarak bunu itiraf ettiğimde odamın kapısı açıldı.
Jimin içeriye girdi ve beklemeden yatağıma uzandı. Elleri belimi buldu ve beni kendine çekti. Sırtım göğsüne değdi ve kokusu geldi burnuma. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettiğimde kendime hayret ediyordum.
Burnunu saçlarıma daldırdı ve kokladı. "Şşş, ağlama. Ağlama,"dedi sadece. Hemen yüzümü ona döndüm. Burunlarımız birbirine değince bu anın verdiği, karnımın karıncalanma hissini bile özleyeceğimi anladım. Jimin tek eli ile iki göz yaşımı sildi. "Ne diyorum sana? Romanı tamamlayacağız. Hem, ne kadar nefret etsende benden ben seni arayacağım. Konuşuruz,"dedi.
Ben senden nefret edemiyorum sarı çiyan! Tüm dengemi bozuyorsun!
Aklıma ilk gelen soruyu sordum. Nereden gelmişti aklıma onu da bilmiyordum.
"Jimin, orada yeni bir hayatın olacak değil mi?"dedim. Başı ile onayladı. Gözlerimi acı ile yumdum. "Peki, beni unutacak mısın?"dedim gözlerim kapalı, zorla yutkunurken.Jimin alnını alnıma yasladı. "Sana yemin ediyorum, seni unuttuğum an ben adam değilim. Sen unutulmayacak kadar özelsin. Bu sözleri yanlış anlama lütfen. Sen bambaşkasın. Sinirlendiğinde ayrı, güldüğünde ayrı, canın yandığında ayrı... Sen benim bu hayatta yaşamadığım duyguları bana yaşattırdın. Bu yüzden sana yemin ediyorum, seni unutursam adam değilim."
Her ne kadar beni ikna etmeye çalışsa da canıma acı veriyordu. Tarifi olmayan duygular kalbimi ateşe veriyordu. Ve ben cayır cayır yanıyordum.
"P-peki... Orada hayatına başka bir kız girer mi? Alır mısın başka bir kızı? Ya da ona aşık olur musun?"dedim hala gözlerim kapalı, ve en çok zorlandığım soruyu sorarken buldum kendimi.
Ve Jimin susuyor. Sadece nefeslerimizin sesi duyuluyor. Kulaklarımız kalp atışlarını dinliyor. Ve Jimin cevabını duymaktan korktuğum sorunun cevabını veriyor.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓
FanficBeyaz, narkoz kokan hastane koridorunun tam ortasında. Sızım sızım sızlayan geçmişin iltihaplı yaraları inliyordu. Geçmişinin pranga vurduğu bileklerinde, kelepçeleri küf tutmuştu. Yosunların su ile seviştiği saklı bir kutuydu Park Jimin ve Hye S...