23. BÖLÜM

2.5K 152 68
                                    

Medya: Hye Su

Bir insan, doğar, büyür, olgunlaşır, yaşlanır ve ölür. Bazıları olgunlaştıkları zaman ölür. Olgunlaştıklarında kalpleri kendine bir ikiz arıyordur. Çok geçmeden ikizini buluyor kalp. Biz buna aşk diyoruz. Kalp ikizini izliyor. Devamlı izliyor. O ikizi, bir gün onu bekleyen kalbe yöneliyor. Onu öpüyor yaralarından, sarıyor acılarından. Sonra bu ikizinin karşısına başka bir kalp çıkıyor. İkizini bekleyen ve bulan kalp tek kalıyor. Çünkü gelen kalp, ikizi sandığı kalbi, hipnoz etmiş, onu kendi avucunun içine almış oluyor. Bu kez o kalbi öpüyor yaralarından. İkizini bulduğunu sandığı kalp, tüm olanları izliyor. Onu öpen dudaklar başka kalbi öpüyor, onu saran kollar başka bir kalbi sarıyor. Bunun acısı öylesine büyük ki, ikizini bulduğunu sanan kalp, bu acıya dayanamayarak ölüyor. Olgunlaşıp ölenler...

Burayı terk etmek mi amacım bilmiyorum. Yeter ki onları görmeyeyim. Yeter ki bu acıyı çekmeyeyim.

Kolumdan biri tutup beni döndürene kadar her şey iyi gidiyordu. Aniden önümü döndüğümde, Jisoo'nun bana öfke ile baktığını gördüm. Sanırım bende ona nefret ile bakıyordum.

"Nereye gidiyorsun aptal? Jimin'i durdurmamız lazım,"diye sessizce konuşurken, Jimin'in gözlerini benden ayırmadığını fark ettim.

"İkna olmuyor işte,"dedim mırıldanarak. Jisoo gözlerini devirdi. "Buna beni inandıran sensin, şimdi olmuyor deyip kaçmaya çalışan da sensin. Ne çabuk pes ediyorsun?"dedi. Ona sinir ile baktım. Yanından hızlı adımlar ile uzaklaştım ve Jimin'in tam karşısında durdum. Anlık bir öfke ile konuştum.

"Senden nefret ediyorum. Ama gitmeni istemiyorum sarı çiyan. Şimdi kararını ver. Burada benimle kalıp babanı yok saymak mı, yoksa herşeye rağmen babanı haklı çıkarıp doğru bildiği yanlışı ona vererek Fransa'ya gitmek mi?"dedim sakince. Ama içimde kopan fırtınalar ne kadar dayanabilirdi bilmiyorum.

Jimin duraksadı. Jisoo yanıma gelip bana anlamaz bakışlar attı. Ama af edersiniz de, sikimde bile değildi.

"Ben... Üzgünüm Hye Su,"dedi Jimin. Yanımdan bir rüzgar gibi geçti, gitti. Öylece olduğum yerde boşluğa baktım.

Jisoo onun arkasından koşuyordu. Anons yapıldı. "Fransa'ya kalkacak uçağa binen yolcular, uçağımız beş dakika içinde kalkacak. Yolcuların dikkatine!"

Gözlerimi sıkıca kapattım. Dişlerimi sıktım ve olduğum yere çöktüm. Yanımdan geçen insanlar bana bakıyordu. Ama umrumda bile değildi. Umrumda olan tek şey, Jimin'in beni bırakıp gidişiydi. Öylesine yalnız hissettim ki kendimi... Kimsesizliğin dibine vurduğum andı o an.

Ayağa kalktım ve arkamı döndüm. Jimin uçağa binmiş, Jisoo arkasından ağlıyordu. Uçak hareket etti. Düz parkurda hızlandı, ve en sonunda uçsuz bucaksız olan o mavi göğe yükseldi. Jimin gidiyordu...

Ona baktım, ama bu uzun sürmedi. Uçak gözden kayboldu. Yıkıldım. O adam gitmişti. Öpüştüğüm, sarıldığım, nefret ettiğim, acımasız oyunu oynadığım, omzunda ağladığım, delicesine kavga ettiğim, yarasını morfinsiz diktiğim o adam gitmişti.

Yokluğunu şuan bile hissediyordum. Eksik kalmıştım sanki... Ruhumu da o uçak ile götürmüştü sanki yanında. Ben... Ben onu... Hayır, kendime itiraf edecek kadar cesaretli değilim.

Sarı çiyan... Turunçgilin sarı çiyanı...

Gözlerimden yaşlar boşalırken, arkamı döndüm ve olabildiğince hızlı adımlar ile buradan uzaklaştım. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve başımı eğip hızlı adımlar ile havaalanından çıktım. Nefret ettim o an havaalanlarından, garlardan, otogarlardan... Çünkü insanın değer verdiği kişileri uzağa taşımak ile görevlilerdi. Ve ben bunu ziyadesiyle yaşıyordum.

𝐊𝐚𝐥𝐛𝐢𝐦𝐢𝐧 𝐃𝐨𝐤𝐭𝐨𝐫𝐮 ❆ 𝑃𝐽𝑀✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin