tamamlandı•
Gürültünün çirkinliği ne kadar tırmalarsa zihnini, sessizliğin uğursuzluğu da o kadar uyuşturur bedenini. Ortası yok ve geç bile kaldık.
Kurtlar ulumaya başladı.
Zamanı geldi.
Çalan davulları duyabiliyor musun?
...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Unutabilmek, herkesin değersiz gördüğü bir hediyedir. -Jin"
***
2001-Aralık
Şehir Yetimhanesi, Gwangju, Güney Kore
''Ahjumma, lütfen sadece patateslerinden koyabilir misin? Ben havuç sevmiyorum da.''
Yaşlı kadın başını iki yana salladı. ''Hoseok, yemek seçmeyi bırakmalı, yiyip çok güçlü olmalısın. Yanakların pofuduk ama bacakların incecik kalmış.''
Küçük çocuk kaşlarını çatarak, ''Ama bacaklarımı vücudumla kıyaslayamazsın ki,'' diye söylenmeye başladı. ''Daha üst bacak ve baldırlarımı gelişmesine çok var, Hamstring kası erkeklerde yedi yaşında sıkılaşmaya başlıyor. Yediklerim kası beslediği ve aynı zamanda koşu takımında olduğum için--''
''Ah, hata bende.'' Yaşlı kadın, güzel bir gülümsemeyle çocuğun konuşmasını keserken patateslerin üzerine birkaç havuç bıraktı. ''Bizim Hoseok'umuz vücudunu bu kadar iyi tanıyorsa, havucun faydalarını da biliyor olmalı... değil mi?''
Çocuk bu sefer uslu uslu başını salladı. Masaya geçip diğer çocukların yanına oturduğunda, havucun büyük bir vitamin kaynağı olup gözlere iyi geldiği ve bağışıklık kazandırdığını düşünerek yemeye başladı. Geçen gün kız kardeşini görmek için götürüldüğü hastanede beklerken, bir derginin makalesinde okumuştu. Hem kanseri de önlüyordu...
Acaba kardeşi hiç havuç yememiş miydi?
Teyzesinin masrafları zor karşıladığını biliyordu. Eğer koşu yarışmasını kazanırsa, alacağı parayla ilk yapacağı şey havuç almak olacaktı. Belki biraz kimchi alarak lahanaya da alıştırabilirdi küçük kızı.
Yemeğini bitirip masadakilerin konuşmasını dinlediğinde, kimsenin ona soru sormaması ya da konuşmaması artık garibine gitmiyordu. Okuldaki hyunglarından birine nedenini sorduğunda, kendisinin 'ilgilendiği' şeylerin onlar için sıkıcı olabileceğini söylemişti.
Çok saçma, demişti ki hala aynı düşüncedeydi. Oyuncak bir arabanın ya da robotun özellikleri yerine neden kendi vücutları ile ilgilenmiyorlardı ki? İnsan gözünün 120 derecelik bir açıyla etrafı gördüğünü düşünürsek 576 megapiksel iken, aynı zamanda sürekli beyine görüntüyü gönderip kendini güncellerken... bir robot ne yapabilirdi? Şu anda siyahlı çocuğun yeni aldığı arabasıyla övünmesi -oyuncak olmasını da ekliyordu- çok gereksizdi... Saatte kaç kilometre hız yapan arabalar vardı ve üreticileri insan beyniydi...
Cansız bir şeye bu kadar anlam yüklemek çok saçma, dedi içinden tekrar.
Yemekhanenin kapısının açılmasıyla içerinin gürültüsü aniden kesildi. Yurdun müdiresi kapıda belirip gözleriyle etrafı taramaya başladığında çocuklardan sızlananlar oldu. Büyük bir ihtimalle yine yaramazlık yapanları yanına çağıracaktı.