Advesrav13 ve Gltenkl arkadaşlarıma bu bölüm hediyemdir. Arkadaşlar ben hiç kimseye bana oy verin yada kitabımı okuma listesine koyun demedim hiç, çünkü bende okuduğum kitaplarda hoşuma gitmeyen bölümler için yıldız vermiyorum. Ben isterim ki sadece fikirlerinizi bilmek amacıyla mesaj atmanizdir. Oda tabiki sizlere kalmıştır, ben hepinize çok teşekkürler diyorum iyi okumalar arkadaşlar.........
****
Yanar mı bir yürek, benim yandığım gibi? Soluksuz kalır mı deryanın derinlerine düşmüş gibi? Yuvadan düşen yavru bir kuş gibi dallara çarpa çarpa düştüm sanki koca çınardan. Çarptığım her dal can yaktı, kanadımı kırdı ama yere düşüşümü yavaşlattı.
Evet benim yüreğim gibi yanmıştı Poyraz ağanın da yüreği. Onunda soluğunu biri kesmişti işte, kolunu kanadını kırmıştı. Oda insanlara yarasını göstermekten korkmuş, yanan yüreğinin külleri içinde karanlık bir rüya görüyordu.
Dudakları kurumuş, yumruklarını yatağa görmüştü. Boncuk boncuk terler saçlarını yıkamıştı. Onun bu hali hançer gibi kalbime saptanmıştı. Ne kadar salak bir kızdım ben, uğruna hayatımı düşünmeden vereceğim adam başka bir kadını özlüyor, onu istiyordu. Ama ben hala onun için üzülüyordum.
Merdivenden gelen ses olmazsa belki sabaha kadar Poyraz beyimin baş ucunda kalacaktım. Bir odanın kapısı açılıp biri dışarı çıkmıştı. Sahanlıkta ki ayak sesi giderek yaklaşıyordu. Panik tüm bedenimi esir almış, dizlerim beni taşımak istemiyor gibi titriyor ve görevini yapamıyordu.
Çalıştır şu boş kafayı zehra çalıştır, yokksa hem rezil olacak hem yersiz yurtsuz kalacaksın. Ben panikle ne yapacağım diye düşünürken fısıltılar merdiven başında birden fazla insan olduğunu belli ediyordu. Yer yer sesler inip çıkıyordu belli ki iki kişi tartışıyordu. Buraya gelen kimse olmadığını bilmek biraz da olsa beni rahatlatmisti. En azından çöküp kaldığım yerden kalkabilecek kadar derman bacaklarıma gelmişti.
Poyraz beyi de uyandırmamak için mümkün olduğunca sessiz bir şekilde yatağın başından kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kulağımı kapiyaya dayayarak bir süre kim olduklarını anlamaya çalıştım. Alpaslan bey ve gelin hanımdı. Ne olmuştu acaba neden tartışıyorlardı anlamamıştım. Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle kapıyı araladım, sesler artık daha net geliyordu.
" ben onu bunu anlamam valla, bu güne kadar gelmemiş, aramamış, sormamış şimdi gelmiş bütün bu malın üstüne oturacak öyle mi?"
" yeter dedim Maral uzatma, kimse bişey almıyor. Anam sadece hakkı var dedi, konuyu uzatma artık."
" sen ne kadar rahat bir adamsın ya inanamıyorum. Daha düne kadar Poyraz adı bu konakta anılmaz iken şimdi tüm bu malın mülkün ortağı oldu. Sende ağzını açıp bütün bu malın senin sayende bu kadar büyüdüğünü, ondan daha fazla hakkın olduğunu söyleyemedin."
Anladığım tek şey vardı gelin hanım Poyraz beyimi sevmiyordu. Hatta buraya gelmesi hoşuna gitmemişti. İnsan ne kadar bencil bir varlıktı. Şeytan ne kadar sinsi bir düşmandı. Kardeşi kardeşe düşürme konusunda, parayı her şeyin üstünde tutmak konusunda insanlarla nasılda oynuyordu. Daha fazla dinlemek istemiyordum bu bencilliği. Kapıyı yavaşça tekrar kapatıp bu kez buraya gelme nedenine odaklandim. Poyraz beyin baş ucunda duran mumu alıp odaya göz gezdirmeye başladım.
Dakikalarca aramama rağmen yoktu. Korktuğum başıma gelmişti işte eski bir bez parçası zannedip ocağa atmışlardı kesin. Sönmek üzere olan ocağa yaklaştım artık tutamadığım göz yaşların sıcak sıcak yanaklarından süzülürken, dizlerimin üzerine çöktüm. " özür dilerim, özür dilerim anam affet bu salak kızını ne olur" diyerek içimde yanan ateşi ocak başında korlamaya çalıştım. Soğumuyordu içim ama nasıl böyle bir hata yaptım affedemiyorum kendimi. Sessiz hıçkırıklar içinde karanlık odada bana dokunan bir elle irkildim. Sırtımda bir el vardı ve benim kanım çekilmişti adeta. Nefes almayı unutmuş öylece taş kesmişti bedenim. Derinden bir nefes alma sesi duydum önce ve sonra:
" zambak kokulu kız sen misin?" bu bir soru değildi sanki, sen olduğunu anladım der gibiydi. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama ben olduğumu her zaman anlıyordu. Cevap verecek cesareti kendimde bulamıyordum. Avuç içleri hala sırtımda, dokunduğu yere mührünü bırakıyordu.
"neden hiç konuşmuyorsun? Bana bişey söyle ki hayal olmadığını bileyim. Bazen seni kafamda yarattığımı düşünüyorum, her yerden kokun burnuma geliyor. Bişey söyle."
Beni düşünmüş, beni düşünmüş inanamıyorum. Ne kalbim nede aklım imkan vermiyordu. Koskoca Poyraz beyin beni düşünmüş olmasını anlamıyordu. Korku ve heyacandan kurumuş dudaklarımı araladım ama ne söyleyeceğimi bilemediğim için tekrar kapattım. Sahanlıktan gelen kapı sesiyle irkilerek aniden ayağa kalkınca Poyraz beyin hilal kaşları çatıldı. Boşluğa bakan gözleri karanlıkta bir kuzgunun avına bakışı gibi birden yüzüme döndü.
"gi_gitmem lazım" dudaklarımdan birden dökülen cümle ile gelen cesaret beni kapıya doğru yönlendirdi. Hiç beklemeden fırladığım sahanlık kurtuluşum olmuştu. Elimde titreyen mumla merdivenleri yalın ayak koşarak indim . Hemen mutfağa gidip mumu söndürdüm, bir kaç dakika kafamda olanları tarttım. Allahım ben onunla konuştum inanamıyorum, beni düşünmüş inanamıyorum, hayal olmamı istemiyordu. Bu nasıl bir mutluluktur Rabbim, bu nasıl bir mucizedir. Yüzündeki gülümsemeye ve karnındaki anlamsız ağrıya engel olamıyordum.
Zaman geçiyordu kimse görmeden buradan gitmeliydim. Son kez baktığım mutfakta her şey normaldi. Avlu kapısına gelip usulca açıp dışarı çıktım. Soğuk hava yanan ve kızaran yanaklarıma iyi gelmişti. Kapıyı kapatıp duvar diplerinden yavaş yavaş odama geldim. Kapıyı açınca karşılaştığım manzara tüm heyecanımı ve sevincimi patlayan bir balon gibi söndürdü.
Gül ellerini göğsünde birleştirmiş beni bekliyordu. Yüzünde suç üstü yapmış gibi sinsi gülümseme ile beni bekliyordu. Demekki ben odadan çıktığım da uyumuyordu. Beni beklemişti.
" demek geldin küçük sürtük şimdi elime düştün işte şöyle bakalım kimin koynundaydın?" Soluğum kesilmişti, bu nasıl bir soruydu böyle, neyle suçluyordu beni?
"ne diyorsun sen Gül ?"
" sen ne demek olduğunu daha iyi bilirsin sinsi yılan."
"sözlerine dikkat et hiç mi tanımıyorsun beni? günahımı alma""bırak kızım ya ne günahı göz göre göre gece yarısı geliyorsun buraya. Kazım manyağı mutlu ediyor mu bari seni."
" sen ne dediğinin farkında mısın? Öldürürüm seni Gül namusuma laf ettirmem." Bu kadarı da fazlaydı. Hemde kiminle yakıştırmıştı beni manyak. Kazım gibi iğrenç bir adamla, görüştüğümü hatta tövbe tövbe onunla birlikte olduğumu söylüyordu.
"biraz hava almaya çıktım ve geri döndüm tamam mı? Saçma sapan şeyler düşünme de yat artık." Diyerek yatağa girdim ve battaniyeyi başıma çekip derin derin nefes almaya çalıştım. Sakinlesmem lazımdı yoksa bu fitne ficir kızı öldürme isteğine engel olamayacaktım. Gül kendi kendine gülerek ama fazla üstelemeden beni yatağına gidip yattı. Ama ben bunun burada kapanmadığını biliyordum. Gül gibi hain fikirli biri bu konuyu kapatmazdı.Ertesi sabah uyandığımda Gül yoktu yatağında ve ben geç kalmıştım. Dün gece geç yatmış sonrada sabaha kadar kabus görmüştüm. Acele ile hazırlanıp kapıdan çıkacak iken kapının önünde çarptığım bedenle geriye doğru sendeledim. Tam düşecek iken kolumdan tutan kişiye bakışlarımı kaldırdığımda gördüğüm yüz kâbuslarımın devamı gibiydi.
"Kazım abi".......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.