Arkadaşlar bu bölümü Kazım 'ın ağzından okuyacaksınız. Bazen olaylara göreceli bakmak daha insaflı oluyor çünkü. İyi okumalar......Kazım.....
İnsanların bakıpta görmediği bir hayalet olmak, onların gözünde zavallı bir öksüz olmaktan daha iyiydi. Annesini çocuk yaşta kaybetmenin acısını ancak yaşayan bilirdi. Bir yere ait hissedememek, itilip kakılmak, hor görülmek ve her seferinde suçlu durumuna düşmek. Ailesiz bir çok çocuğun başına gelen de her zaman bu oluyordu. Madem bir suçlu istiyorlardı bende öyle olmuştum. Kimsenin sevmediği, teselliyi içki şişelerinde arayan, işe yaramazsın diyenlerin inadına işe yaramayan bir insan olmuştum.
Zavallı anamı kahrından ve zulmünden öldüren babam dediğim adama inat, serserinin teki olmuştum. Sanki böyle olursam anama yaşattıklarının acısını ondan çıkara bilecektim. Babama ayyaş, serseri bir oğlun var dediklerinde bundan büyük haz duyuyordum. O adamın öfkesi benim mutluluğum, zavallı anamın da yattığı yerde huzuru demekti.
Çiftliğe geldiği ilk günü görmüştüm Zehra'yı, doğal ve duru bir güzellikti. İçine kapanık halleri, masum bakışları ve ürkek hareketleriyle daha o gün dikkatimi çekmişti. Bir kaç defa önüne çıktığım da anlamıştım zaten diğer kızlara benzemediğini. O da hoşlanmamıştı benden tabi ki, insanlar iç değil dış yüzünü görmeye alışıklar her zaman. Zehra da benden uzak durmak için elinden geleni yapıyordu. Haksız da sayılmazdı, sonuçta işe yaramaz serserinin biriydim. Bir gün ocaklıkta gördüm onu ağlıyordu, bir süre sonra evin kalfalarından biri olan Gulfem kalfa geldi yanına. Ona sarılıp ağlamaya devam etti, bir yandan da içini çekerek öksüz olmak yetim olmak bir suç mu Gulfem anam sen söyle? diyordu. O gün orada ne olmuştu ona bilmiyorum ama ben, benim gibi birini bulmuştum. Yaralı kanatlarla uçmaya çalışan yuvadan düşmüş bir kuştu oda, tıpkı benim gibiydi.
İşim olmasa bile her gün çiftliğe gider olmuştum, onu bir kez görebilmek için ama o hiç bir zaman bilmedi bunu. Beni her gördüğünde korkuyor, ürkek bir tavşan gibi kaçıyordu. Ama ben onu birkaç gün görmesem deliriyordum. Sonunda karar verip konuşmak istediğim de elinde su Kovaları ile eve girdiğini gördüm. Ne olusa olsun konuşacağım diyerek gizlice eve girdiğimde hamamda olduğunu fark ettim. Erkeklik dürtüleri ne de olsa görebilir miyim umuduyla bakındığım sırada cam bir sürahiye çarptım ve panik yapıp kaçtım. Ertesi gün Sadık kahya ve yanında iki adamdan yediğim sopa Zehra'yı aklımdan çıkaramamış ama beni çiftlikten çıkarmıştı.
Sadık kahyanın kızı bana geldiğinde ne verdiği paralar ne de ettiği vaatler umrumda olmuştu. Benim tek umursadığım cümlesinin sonundaki evlilik kelimesiydi. Zehra karım olacaktı belki adi ve şerefsiz bir yolla olacaktı ama sonuçta benim olacaktı. Tek düşündüğüm de bu olmuştu, zaten başka türlü Zehra bana hayatta bakmazdı. Hiç düşünmeden kabul etmiştim teklifi, verdikleri para da hatırı sayılır bir miktardı. O gün düşünmediğim bir şey daha vardı ki o da kahyanın kızın da bu kadar para ne arıyordu. Zaten bu kız da hep adını koyamadığım bir şey vardı, sanki şeytanın vücut bulmuş haliydi. Bir plan yapmıştı ve bana tane tane tüm ayrıntılara kadar anlatmıştı.
Ben bu plan gereği bir kaç gün çiftlik içinde fırsat kolladım ve Zehra'yı takip ettim. Hâli durgundu, zaten çok gülen veya konuşan biri değildi ama yinede onda tuhaf bir durgunluk ve üzüntü vardı. Belki o da burayı sevmiyor ve kurtulmak istiyordu, yada belki de ben yapacağım kötülüğe kılıf arıyordum. Gül den gelen haberle bugün her şey bitecekti, Zehra Ocaklığa çamaşır için gidecekti ve bu aradığımız fırsattı.
Herşey plana uygun olmuştu, Gül babasına haber vermiş onlarda bizi uygunsuz basmıştı. Ne yediğim dayak ne de Zehra'ın feryatları beni yolumdan çevirmedi ve Sadık kahyaya plan gereği birlikte olduğumuzu söyledim. Artık Zehra benimdi, onu bu şeytan kılığına bürünmüş insanların elinden alacak ve iki öksüz mutlu olacaktık.
İmam nikahından sonra eve gelinceye kadar kafamda ona yüzlerce özür senaryoları hazırladım. Bugün değilse bile bir gün beni affedilecek umudu ile eve geldiğimiz de her şey ters gitmeye başlamıştı bile. Önce paranın kokusunu alan arkadaşlar geldi, sonra içki beni yine ele geçirdi. Ertesi gün yapmak istemediğim her şeyi yapmış oldum. Anamın odası, onun yırtılmış yemenisi, ve benim gözü dönmüş halimle karşılaşan Zehra'ın çığlıkları.
Herkesten her şeyden kaçıp saklandığım, dayımın bağ evinde iki gün kaldım. Kendime lânet ettiğim, hayatıma ve olduğum bu kişiye küfürler yağdırdığım iki gün. Cesaretimi toplamam gerekiyordu, Zehra'ya gerçekte kötü biri değilim diyebilmek için, ama o cesaret yine içki şişesinden gelmişti. Kelimelerin boğazımda düğümlendiği, acıların canımı yaktığı zamanlarda olduğu gibi. Sabaha karşı geldiğim evin önünde, korkuyla bekledim bir süre, korkuyordum. Onunla yüzleşmekten, beni anlamamasından ama daha çok gitmiş olmasından korkuyordum.
Ama korktuğum olmamıştı, Zehra korkak gözlerle kapıyı açmış, hatta beni alıp kendi yatağına yatırmıştı. Ondan binlerce kez özür dilemek istemiş ama yarı baygın halde uykuya teslim olmuştum. Sabah olunca her şeye, her yere sihirli bir değnek değmiş gibiydi. Evim hiç olmadığı kadar eve benziyor, tam bir yuva gibi kokuyordu. Kahvaltı tepsisi elinde Zehra salona girince, anam canlandı gözümün önünde. Zehra da beni çeken büyüleyen bir şey vardı ve ben onu anlamıştım. Onu kaybettiğim sevginin, hiç tatmadığım merhametin yerine koyuyordum, onu anamın yerine seviyordum.
Benim için bir rüya gibi geçmişti o gün, beraber kahvaltı yapmış, gerçek karı koca gibi hissetmiştim. Benimde artık bir evim ve bir sıcak yuvam olacaktı. Nikah işlemlerini bitirip çarşıya gittiğimizde dayımın tüm dırdırına rağmen tüm çarşıyı almak istiyordum. Ben mutluydum ve Zehra da mutlu olsun istiyordum. Çok yakışacağını düşündüğüm bir kaç kıyafet bile almıştım. Bir kaç gün sonra da tamamen karım olacak kadına ve evime giderken içimden hep kötü başladı ama her şey güzel olacak artık diyerek cesaret veriyordum.
Ta ki o çocuk kapıya dayanıncaya kadar. Ebe ananın torunuydu, tanıyordum çocuğu ama bizimle ne işleri olabilirdi ki? Çocuğun sözlerinin sonu kalmıştı aklımda sadece "gelin kızıma da karnındaki bebeğe de iyi gelir bu karışım".
O an dünya bir daha çökmüştü başıma, o an anam bir daha ölmüştü, o an iyiliğe güzelliğe inancım bir daha kaybolmuştu. Masumiyet bir kez daha kirlenmişti, benim şansım dediğim kadın o gün imtihanım olmuştu. O kapıyı açmak bendeki insanlığı ve iyiliği kapattırmıştı. Kapıya vurduğum her yumruk inandığım iyiliği içimde öldürmek içindi. Kararan gözlerimin odağı asıl hak ettiğini düşündüğüm kadına döndüğünde, volkanın önünde eriyen taşlar gibi yakıp geçmişti öfkem onuda.
Bitsin istiyordum bu kara gün, duymamış olsun istiyordum kulaklarım ve yalan desin istiyordum ama demiyordu. Zehra'ya öfkem bitmiyordu bari onu bu hale getirene gideyim diyordum ama onunda adını söylemiyordu. Baygın ve yüzü gözü kan içinde kalan Zehra'yı öldürmekten korkuyordum. Onu evin altındaki karanlık odaya bağlayıp çıktım. Dayıma gittim, sakinleşmem lazımdı ve dayım anam öldükten sonra benim her zaman limanım olmuştu. O akşam dayımın haber yollamasıyla, ertesi gün gelen babam ve dedem bizim evde bir karar verdiler. Dedem her zaman mantıklı ve anlaşmacı biri olduğundan herkes ona saygı duyar ve söylediğini yapardı. Ama bu kez olamazdı, bu kadına her baktığımda içimdeki iyi niyetin katilini ve o doğacak çocuğa her baktığımda ise ihaneti görecektim. İçimde Zehra'ya her baktığımda bitmeyen bir ateş görecek, söylenmemiş sözlerin altında ezilecektim. O gün bir karar almıştım bende, bu kadın madem benim sevgimi hak etmemişti bende onu ölene kadar sevgisizlikte boğacak, bana yaşattığı hayal kırıklığının parçalarında zehirleyecektim......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.