Dünya dönmeyi unutmuştu, zaman akıp gitmeyi, zelzele mi oluyordu? yoksa ayaklarımın altındaki toprak mı kayıyordu? Nasıl oluyordu da bedenim taş keserken, beynim hızını arttırıyor, düşünceler şelaleden akan su gibi hızla geçiyordu aklımdan.
"bebek, nasıl olur.. Ama olamaz ki ... belkide??? Olabilir mi? Bir hayat bir can içimde olabilir mi? Peki ya babası?
Poyraz Eroğlu......"yağmurlu bir gün, avcı kulübesi, göz yaşı çiçeğinin hikâyesi, kadın olduğum, Poyraz beyin olduğum o yağmurlu gün, o muydu? bebeğimin babası şu an başkasıyla evlenmek üzere olan adam mıydı? Hiç bilmediği, tanımadığı bir kızın sevgisini, masumiyetini, namusunu alıp sonrada ona karşılığında bir bebek mi vermişti? "
Seher yüzümün aldığı şekilden mi bilmem korkmuş bakışlarını üzerime dikmişti. Görüyor, anlıyor, ama tepki vermiyordum. Yanılmış olması gerekiyordu, bu olamazdı, olmamalıydı. O anda çalan kapıyla Seher hareketlendi. Bende hâlâ tepki göremeyince çarşafı üzerine geçirip kapıya gitti.
"kimdir o?"
"benim canım Ayşe" Seher sanki ilk yardım bulmuş hasta yakını gibi acele ile açtı kapıyı.
"gel bacım gel, iyi ki geldin ben ne yapacağımı şaşırdım çünkü"
"Seher, sen misin ? ne oldu kız yoksa Zehra'ya mı bişey oldu? Neden öyle dedin?" Seher kapıdan kolundan tutarak içeri çektiği Ayşe'ye kapının önünde birşeyler söyledikten sonra ikisi beraber endişeli bir yüzle yanıma geldiler. Tam önümde diz çöken Ayşe bir süre yüzüme baktıktan sonra "kız bu şoka girmiş" dedi Seher'e dönerek.
"ne yapacağız abla "diye soran Seher'e "biliyorum galiba ne yapacağımı"diyerek cevap verdi. Ayşe önce Seher'e sonra da bana döndü. Sonra da yüzümde patlayan bir tokatın çınlama sesi, kulakları sağır edecek şekilde suratıma indi. Seher ellerini ağzına kapatıp, bir adım gerilerken, Ayşe hâlâ gözlerini benden ayırmamış. Tokatın etkisiyle kapanan gözlerimi açtığımda bana bakan endişeli yüzleri görünce gözlerim doldu. Ağlamaya hatta krize girmiş gibi sarsılarak ağlamaya başladım.
"ohh en azından kendine geldi, şok geçiriyordu, ağlasın hiç ellemeyelim içini döksün" diyen Ayşe'ye başıyla onay verdi Seher de.
"şimdi tam olarak anlat bakayım ne oldu bu kızcağıza da bu hale geldi"
Seher anlatırken Ayşe de can kulağıyla dinliyordu. "yani bu panik sadece bir tahmin için mi oldu. Bekleyin beni birazdan gelirim " diyerek evden çıkan Ayşe, yarım saat olmadan yanında altmışlı yaşlarında bir teyze ile geri döndü. İçimdeki tüm duygular göz yaşlarıyla akıp gitmişti yine. Kolumu bile kaldırmak içimden gelmiyordu.
"Zehra bak kızım bu Hanife teyze bizim köyün ebe anasıdır. Sana bir baksın hemen anlar gebe olup olmadığını tamam mı? dedi Ayşe.
"gel bakalım gelin kızım uzan şöyle yere de bir muayene edeyim" başımla onayladım ve gösterdiği yere uzandım. Bir tas ve sabun isteyen Hanife teyze karnımı açıp, sabunu suyla köpürterek sürdü. Ellerini karnıma hafif baskılar yaparak gezdirdi. Sonrada bir havlu ile önce karnımı sonra da ellerini silip yüzüme baktı.
"yaklaşık bir aylık var gebesin kızım hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütme nasip etsin" dedi.
Kadının duası beynimde dönüp durdu. Ayşe ve Seher ebe kadını yolcu ederken ben uzandığım yerden ancak doğrultup oturabilmiştim. Yanıma gelip oturan Seher mutlulukla konusuyor, sanki bir mucizeye tanık olmuş gibi heyecen duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.