*42*

9K 379 9
                                    

ulasistkiz ve gulenderkarabulut arkadaşlarıma aramıza hoşgeldiniz diyorum.....

Not: yeni bölüm cumartesi günü....


Kader denen algının, bir insanın yaşamına etkisi ne kadardır ? İnce bir pamuk ipliğine bağlı hayatların kontrolü, her zaman bizim elimizde midir? Peki ama, bu hayatı artık taşıyacak gücümüz yoksa, bedeni değilse bile ruhu yaralı ve ölüm döşeğindeyse insanın. Yaşaması sadece sevdiklerine ağır bir yük olmuş, ruhu daha şimdiden karanlıklara gömülmüşse. Elinde yaşamaya dâir bir hayat kırıntısı kalmamışsa bu adamın, o zaman yapacak onun için tek bişey kalır.

Daha çiftliğe adım attığım ilk anda aklımda sadece bu düşünceler vardı. Kendimi, çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği, masumiyet barındıran bu toprakların kollarına bırakmaya gelmiştim. Acınası bedenimi her gördüğünde üzüleceğini bildiğim sevdiklerimin, yanında son günlerimi geçirmek için buradaydım. Her daim Sevgi ve şevkat gördüğüm bu insanların yüreğinde, zavallı ve acınası bir insan olarak devam edemezdim. Görmüyordum belki ama üzerimdeki acılı bakışların ağırlığını hissediyordum. Sanki ben kırılgan pahalı bir vazoydum da herkes yaklaşmaktan bile imtina ediyordu. Hiç kimse bir ömür böyle bir hayata dayanamazdı.

Akşam yemeğinden sonra, zoraki bir kaç sohbetin ardından herkes odasına çekilmişti. Çok tuhaftır ki yıllar önce nasıl bıraktımsa hâlâ aynı kokuyordu odam. Eşyalar bile aynı yerindeydi, burada eskisi gibi olmayan sadece bendim artık. Yatağıma uzanıp, dışarıdan gelen yağmurun sesini uzun zaman dinledim. Herkesin uyuduğundan emin olunca yattığım yerden dogrulup, komidinin çekmecesini açtım. İçinde ki doktorun verdiği ilaçları alıp hepsini avucuma döktüm. Bunlar uyku ve sakinleştirici ilaçlardı ve ben hepsini almıştım. Avuçlarımda, ölüm kapısının anahtarı, karanlık gözlerimde şeytanın sevinç ve zafer dansları ile alt kata indim. Annemin çalışma odasına girdim, neden bilmem bu evde en çok bu odayı severdim. Çocukluğumdan kalan bir alışkanlıktı bu, ağladığım zamanlarda bile buraya gelirdim. Çünkü bu oda babamı hatırlatırdı, her köşesinde hâlâ ondan bir iz vardı. Pencerenin önüne gelip iki kanadı da açtığım anda odaya dolan temiz havayı içime çektim. Şiddetli yağan yağmur, son anlarımı en sevdiğim koku ile süslüyordu. Gözlerimi kapatıp başımı gök yüzüne çevirdim. İçimden son kez rabbime beni affetmesi için yalvardım.

"biliyorum Allahım, büyük bir günahın eşiğindeyim, affet beni. Alın yazısını sen yazdın, ama noktayı ben koyuyorum, bağışla. Bu hayatta hiç birşeyin bir önemi kalmadı artık, ne sevgi, ne dostluk, ne hayallerim ne de inancım. Geleceğe dair bir mucize bekleyecek gücüm de yok, affet beni"

Gözümden süzülen iki damla yaşla, avucumdaki ilaçları dudaklarıma götürdüm. Tam da bu sırada gök sanki yarılmış gibi şiddetli bir sesle inletti yer yüzünü. O anda odada yanlız olmadığımı anladım. Arkamdan gelen sesle dikkatimi oraya yoğunlaştırdım. "kimsin sen"diye sorduğumda ses gelmedi. Annem olamazdı, ama nefes alıp verme sesleri daha da kuvvetlenmişti. Bu kez biraz daha sert bir şekilde tekrar sordum ama yine cevap vermedi. Arkamı döndüm ve çatık kaşlarla, "son kez soruyorum sen kimsin" dedim. "bee..n. şey" diye korku dolu bir kadın sesi geldi. Bir kaç adımda sesin geldiği yöne doğru ilerledim ve elimi ona doğru uzattım. Elim sanki kızgın lav kitlesine değmiş gibi yanan bedene temas etti. Göğsüne gelen avucumun içinde çarpan kalbi titreyen bedeninden çıkacak gibiydi. Kalp atışları gözlerimde bir hayalin belirtmesine sebep oluyordu. Beyaz bir küheylanın, savrulan yelesine inat, rüzgarla bana doğru koştuğunu gördüm. Tam önümde durup, güneşte parlayan tenine yakışan, masum gözlerini gözlerime kilitledi. O gözlerin içinde anlatması çok zor olan duygular vardı. Bir anda transtan çıkmışcasına, görüntü kaybolup, yerini yine karanlığa bıraktı. Yüzüme vuran nefes ve elimin altındaki deli gibi atan kalp olmazsa , bunun bir rüya olduğunu zannederdim. Allah bana bir işaret göndermişti, hâlâ mucizenin varolduğuna dâir. Elimi yavaşça titreyen çenesinde ve yanaklarında gezdirdim. Onunda bir hayal olmasından korkarak, yaklaştım. Boynuna bir dudak mesafesi kala gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. "zambak kokusu" sözcük bir anda dudaklarımdan dökülüvermişti. O gerçekti, bu bir hayal yada rüya degildi, derken daha kim olduğunu soramadan merdivenden gelen sesle kayboldu. Bir anda ellerimin arasından kayan, sıcak bedeninin yerini soğuk bir boşluk aldı. Merdivenden gelen annemin ayak seslerine korku dolu sesi eşlik etti.

ZEHRA*TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin