Arkadaşlar olayları toparlama amaçlı olarak bölümler ard arda geliyor. Bir de sizlere danışmak istediğim bir şey var final verdikten sonra olayları bir de Poyraz beyin ağzından verecek bir kaç bölüm eklemeyi düşünüyorum ne dersiniz? İyi okumalar sevgilerle.....Gördüklerimin şokuyla ocaklıktan çıkıp mutfağa geri döndüğümde Emine ananın sert bakışları ile karşılaştım.
"hiç gelmeseydin kızım, millet hazırlandı kapıya çıktı anca geldin, giden gelmiyor zaten deli olacam ."
" telaş etmee bacım bavullar zaten hazırlandı gerekli bişey yok o çamaşırlarda merak etme sen" diyerek içeri giren Gulfem ana yine beni kurtarmıştı. Allah bana koruma meleği olarak sanki Gulfem anayı göndermişti. Minnetimi göstermek için güzel ve yorgun yüzüne bakıp gülümsedim ve oda bana göz kırparak karşılık verdiği sırada Gül konak kapısından içeri girdi. Yanakları kızarmış dudakları şişmiş bir halde gelen Gül de Emine ananın sert bakışlarından nasibini aldı.
"nerdesin sen kız kör olmayasıca,büyük hanım iki kez sana seslendi"
"geldim işte ya hem ben büyük hanıma uğradım, hal hal küpelerini bulamamıştı verdim." diyerek kendini savundu. Sonra da geldiği kapıdan telaşla tekrar konağa dönerken söylenmeyide ihmal etmemişti.
" bugün bir çıkamadılar zaten yetmiş yaşında üç karı eskitmiş adamın cenazesine yetişseler ne olacaksa".
"konuşma, çok konuşma kız biri duyacak başımıza iş açacak. Allahım sen yardım et bana öldürecek bu kızın dili sonunda beni. Gulfem hadi biz çıkalım da uğurlayalım milleti, Zehra sende yemeği hazırla açlıktan öldük migdemize biseyler girsin bari"
Yine olmamıştı, kulübeden geldiğimizden beri Poyraz beyimi görmek kısmet olmamıştı. Bana son bakışı kızgın, son sözleri öfkeliydi. Böyle ayrılmak istemiyordum, varsın kim olduğumu bilsin hatta isterse kovsun buradan ama yanlış anlamasın istiyordum. Kör olduğu için kaçıyorum zannetmesin beni yeter. Şimdi gidiyordu ve ne zaman gelecekler belli değildi ve ben onu son kez bile göremiyordum.
O gece sabah çok uzun olmuştu bana, mutluluk , hasret, heyecen ve öğrendiğim gerçeğin şoku ile düşünecek çok şey vardı. Her şey bir yana içimde bir boşluk oluşmuştu, o gittiğinden beri, burnumda bir sızı gözlerimi yakıyordu. Islak gözlerden akan hasret suları, yastığımı bana kader ortağı yapıyordu.
Saatler günleri kovalıyor, hayatımın anlamı o zaman akımıyla kayboluyordu. Dördüncü günün şafağı kendini dağların ardındaki sonbahar güneşiyle müjdelerken, benim küçük kalbim belki bugün, bugün gelir artık diyerek umut veriyordu.
Alpaslan bey iki gün sonra işleri bahane ederek gelmişti. Gül dünden beri ayakları yere basmayan bir kuş gibi konakta geziyordu. Alpaslan bey konakta iken devamlı ortalardan kayboluyor, sonra da yalandan bir kızgınlık maskesi takarak geliyor ve Alpaslan beyin bitmek bilmeyen isteklerinin onu ne kadar yorduğunu anlatıyordu. İnsanın yanlış ta olsa bir sevdiğinin olması ve onu görebilmesi ne kadar güzel birşeydi.
Sabah oluyordu, güneşin ılık ışıkları Eroğlu konağının avlusuna gülümsüyordu. Donuk gözlerle izlediğim bu güzel manzara Gül'ün sesiyle silinmişti.
"dondum be, manyak mısın kızım sen bu saatte pencere açmış?
"kusura bakma Gül uykum kaçtı hem içeride havasız kalmıştı, kapatıyorum şimdi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.