*10*

14.9K 582 4
                                    


EsraAydn372 ve yesilpencere  arkadaşlarıma bu bölümü hediye ediyorum. Bu arada tüm bölümleri okuyan ve desteklerini esirgemeyen bir kaç arkadaşım var onlara diğer bölüm teşekkür edeceğim tekrar hatam varsa affola iyi okumalar.


Nasıl bir şeysin sen ki, adını koyamadığım. Aklımdan çıkaramadığım ama kalbimden de tutamadığım. Uzak duramadığım ama yanında da olamadığım. Kimseye söyleyemediğim, kendime bile itiraf edemedigim ama ruhumda bağır bangır bağırdığım. İmkânsızım.

O gün hiç bitmesin istiyordum. Sonbahar artık benim için en güzel zamandı. Dudaklarından dökülen her cümle beni hayata bağlıyor, imkansız aşkımı en azından içimde yaşama cesareti veriyordu. Poyraz beyim gözleri kapalı huzurun verdiği mutluluğu dinliyor, ben yanında oturmuş hayatıma anlam katan mucizeyi seyrediyordum.

Orada ne kadar kaldık, ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ormanın derinliklerinden gelen seslerle büyü bozulmuş bizi saklandığımız sonbahar örtüsünün altından çıkarmıştı.

"Poyraz beyim....Poyraz bey yyyyy"

Sesler her geçen dakika biraz daha yaklaşırken, bedenimdeki mutluluğun ve huzurun yerini korku ve endişe almaya başladı. Beni burada göremezlerdi, gitmem lazımdı hemde hiç kimse görmeden. Ormandan bakışlarımı sevdiğim adama çevirirken, onunda kaşları çatık, çenesi gergin olarak gözlerini açtığını gördüm. Kuzgunî gözler yine sert ve anlaşılmaz bakıyordu.

"benim gitmem lazım " dedim kendimin bile zor duyduğu bir sesle. Oturduğum yerden doğrulmak için hareketlendiğim de bir el bileklerimden tuttu. Nefesim kesilmişti sanki, önce bileğimdeki ele ardından onu tutan elin sahibine baktım. Yattığı yerden ani bir hareketle doğrulup beni bileğimden tutmuştu.

" yarın yine aynı saatte benimle burada sonbahardaki rüzgârın ninnisini dinleyemeye gelir misin?" Dedikten sonra bileğindeki eli önce koluma oradan da dipleri hâlâ ağrıyan saçlarıma gitti. O kadar yumuşak dokunuyor o kadar içten konuşuyordu ki bana artık kölemsin dese , seve seve diyecektim. " burası artık zambak kokusu olmadan bu günkü gibi muhteşem olmaz. dedi ve bunları bana söyledi.

Sesler yaklaşıyor ve hatta sesin sahibi bile belli oluyordu. Sadık kahya durmadan endişeli sesiyle Poyraz beyi arıyor ve nefes nefese kalmış sesiyle bağırıyordu. Vaktim yoktu her an beni görebilecek kadar yaklaşmışlardı. Poyraz beyim bileğimi öyle sıkı tutmuştu ki cevap almadan bırakmayacaktı.

"tamam gelmeye çalışacağım" dedim çekingen bir sesle.

" Çalışma gel  lütfen "  dedi. Poyraz beyim lütfen der de  uğruna ömrünü vermekten çekinmeyen bu Zehra olmaz der mi? Tabiki gelecektim ucunda ölüm olsa bile onunla geçecek bir kaç saate değerdi.

Patika yoldan çıkıp geldiğim yolun tersine doğru sonuna kadar koştum. Beni gören biri var mıydı bilmem ama ben eve sağ salim gelmiştim. Hemen odaya girip önce bir sakinleşmeye çalıştım. Birbirine girmiş saçlarımdan ellerimi geçirmeye çalışınca imkansız olduğunu gördüm. Madem ki bugün evdeydim bari bir banyo yapayım diyerek kovaları aldığım hamamdan çıktım. Avluda ki büyük su fıçısının yanına gidip iki kovayı da  ılık olan suyla doldurdum ve  tam da eve dönecek iken yanaşmalardan biri koşarak avluya girdi. Konağa bir hışım girdi ve çok geçmeden önde büyük hanım ve gelin hanımla birlikte çıktı. Sanırım Poyraz beyi bulduklarını haber etmişti. Ben fazla ayak altında dolanmadan eve girdim. Üzerime temiz kıyafetler alarak hamama girip kapıyı kilitledim. Havalar yaz günü gibi olmasa da su ısınmıştı. En azından banyo yapılacak kadar ılıktı. Üzerimdeki kirli elbiseyi bir çırpıda çıkardım, tüm vücudumda yer yer oluşan morluklara baktım. Ben bu dayağı o hakaretleri işitmeyi hak etmemiştim. Yine gözümden firar eden iki damla yaşa inat başımı kaldırdım. Ben başımı yere eğecek hiç birşey yapmamıştım çünkü neden suçlu gibi hissedeyim ki?

ZEHRA*TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin