KbraBykgven ve sedanurfliz arkadaşlarıma aramıza hoşgeldin diyorum ve yeni bölüm cuma günü geliyor dedikten sonra bu bölümle sizi başbaşa bırakıyorum......
Not: yeni bölüm cuma günü geliyor.
Günler bir köprünün altından akan sular gibi geçiyordu. Oğlum çamura düşen bir mücevher gibi hayatıma girip parlayalı beri, günler daha güzel ve anlamlı geliyordu. Küçük dudakları, bazen babasını andıran bakışları ile derdi ve kederi alıp götürüyordu. Parmaklarımı sıkıca tutan yumuk elleri, seni hiç bırakmayacağım der gibiydi. Günler ufak defek atışmalar ile geçerken geceler oğlumun cennet kokusu ile güzelleşiyordu. Kanepe de saatlerce onu izleyip uyumak tüm yorgunluğumu alıyordu.
Yine olağan bir güne uyandığım bir sabah baş ucumda duran Kazım 'la yerimden sıçramıştım. Benim ani kalkışımla korkup Şahin de ağlayarak uyanmıştı. Yanımda uyanan bebeği kucağıma alıp sakinleştirmeye çalışırken, Kazım'a sert bir bakış atmayı da ihmal etmemiştim.
"sessizce gelmek zorunda misin korkuttun beni"
"sustur şu çocuğu,başım ağrıyor zaten, hem kendi evimde gezerken izin alacak değilim" sesi durgundu.
"ben şimdi çayı hazırlayıp getiririm, biseyler yer sonrada bir ilaç alırsın" dedim. Gözlerinin altı şişmiş, içi kızarmıştı. Bütün gece uyumadığı belliydi, üzerine gitmemek en iyisi deyip mutfağa geçtim. Kucağımda bebekle çayı ocağa alıp, tepsiye bardakları yerleştiriyordum ki mutfağa Nurcan girmişti. Simsiyah saçları darmadağın omuzlarından dökülüyordu, onunda gözlerinden gece uyumadığı anlaşılıyordu.
"Anladık kızım bir oğlun var yedi yirmidört kucağında gezdirme bari"
"sana da günaydın, gerçi pek uyumuş gibi görünmüyorsun ama" dedim bende imalı bir şekilde.
"sanane kızım sen kendi işine baksana"diye bağırınca bebeği biraz daha göğsüme bastırarak dişlerimin arasından, cevap verdim.
"bağırma, sakin benim çocuğumun yanında bağırarak konuşma" bu cesareti nereden almıştım bilmiyorum ama ona olan öfkem bitmiyordu. Hala eşyalarımı pencereden attığı o gün ki kadar kızgın ve öfke doluydum. Önce biraz şaşırsa da bozuntuya vermeden mutfaktan çıkmıştı. Şahin uyuyordu, bende onu kanepeye yatırmak için salona girdiğimde Kazım ile Nurcan birden susmuştu. Belli ki birşeyler oluyordu benim bilmemi istemedikleri şeyler. Bebeği yatırıp,üzerini örttükten sonra tekrar mutfağa döndüm. Ben mutfakta tepsiyi hazırlarken salondan gelen fısıltılar, öfkeli seslere dönmüştü.
"yeter be artık ne halin varsa gör, bana mı güvendin kızım" diyerek bağıran Kazım ayağa kalkıp kapıya ilerlerken, ardından koşarak onu durdurmaya çalışan Nurcan'ın sesi duyuldu.
"bana bir söz verdin Kazım, ortada bırakamazsın yalvarırım yardım et"
"ben sana bir söz vermedim, bir anlaşma yaptık sadece o kadar ve bu anlaşma da eli silahlı adamlar yoktu"
Bunların neyden bahsettiğini anlamamıştım, ama Kazım kapıyı çarpıp çıktıktan sonra Nurcan'ın göz yaşlarına boğulmasını izlemiştim. Kendini yere bırakan kadın,bir yandan ağlıyor bir yandan kaderine lânet okuyordu. Bugün her ikisi de tuhaf bir şekilde korkuyor ve panikle ne yapacağını bilmiyor gibi davranıyorlardı. Elimdeki tepsiyi salona bıraktım ve bir bardağa su doldurup Nurcan'ın yanına geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.