Günlerdir yanlızlığıma ortak olan duvarlar, şimdide suskunluğuma ortak oluyordu. Gulfem ana odanın içinde kafesteki aslan gibi huzursuzca söylenerek tur atıyordu. Kendince anlamaya çalışıyor ama bir sebep bulamıyor ve iyiden iyiye deliriyordu.
"ne demek istiyosun, ya ne demek, sen kim o Kazım iti kim. Senin onu gerçekten istemediğini biliyorum ama neden böyle yaptığını anlamıyorum. Derdin buradan gitmekse anlarım üvey annenin yanına git en azından orası babandan kalmış sana, eker biçer yaşarsın, evlenmek tek çözüm değil ki"
Anlatamıyorum, ne yaşadığımı, neler çektiğimi söyleyemiyorum. Kadın da haklı tek çare evlilik mi diyor, ama bilmiyor ki benim tek çarem evlilik. Üvey annemin, beni başlık parasına sattığını öğrendiğin de muhtar dayı gelip kolumdan tutarak çıkarmıştı beni o evden. Sen bana babanın emanetisin sattırır mıyım seni o ihtiyara, diyerek almıştı beni. Üvey annem arkamızdan deli gibi bağırıyor "gelme buraya bir daha anladın mı, sen gitte milletin evinde sığıntı ol ancak ona layiksın zaten. Gelme sakin duydun mu beni, bu arsada ev de benim ,senin gibi bir zavallıya ve baban gibi bir sünepeye yıllarca kanıtlanmamın bedeli bunlar" diyen sesi de hala kulaklarımda çınlıyordu. Gidemezdim belki de üvey annem satmıştı bile evi ve arsayı, bir gün gelirde hak isterim korkusuyla. Sadece benden umutla bir cevap bekleyen Gulfem ana ya bakarak "olmaz, o şimdiye satmıştır bile ne var ne yoksa gidemem oraya " diyebildim. Gulfem ana bu çareden umudu kesince başka bir yol aramaya koyuldu. Parmağını dudaklarına vurarak düşünüyor, arada odanın içinde bir tur atıyordu. Bir ara durdu gözlerini kirli halıya bir süre dikti, sonra da bana gözlerinin içi gülerek baktı.
" buldum kızım ne yapacağımızı buldum" dedi heyecanla, sonrada yanıma oturup anlatmaya başladı.
"bak hiç itiraz etmeden beni dinleyeceksin önce tamam mı? Öncelikle benim biraz biriktirdiğim param var onu alacaksın ve Adana'ya gideceksin. Müstakil bir otel bulacak ve bir zaman orada kalacaksın. Aman kızım dikkat et ama bir itten kurtarayım derken sürünün içine düşme kurban olayım. Bende civardaki konaklara haber gönderirim iş var mı diye, koca Adana da tek konak burası mı sanki buluruz bir iş sana olmaz mı?" Diyerek tek nefeste anlattı fikrini bana. Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki Emine ana benden önce atladı söze .
" ya Gulfem bacım başka işin yok mu senin? Bu kız bir kaç saate evlenecek ve kocasıyla gidecek buradan. Hem Adana da başka konak bulabilirsin belki ama namusu şüpheli birini işe alacak kimseyi bulamazsın. Hiç bir konakta ona iş bulamazsınız bunu sende biliyorsun."
Emine ana haklıydı, burası büyük bir şehir olabilirdi ama herkes birini işe alırken geldiği yeri sorup soruşturur, öyle alırdı. Gözlerimi kaçırıp yerdeki halıya çevirdim. Tam da bu sırada aslan kükremesi gibi gür ve hiddetli bir ses odayı doldurdu.
"senn ne diyorsun be kadın? Kimin namusuna dil uzatıyorsun sen ha, sahipsiz buldunuz garibi değil mi? Ne yapmış benim kızım söylesene, Kazım denen adamın lafına bakıp namussuz ettiniz kızı. Benim kızım öyle bişey yapmaz, benim kızım nikahın da olmadığı bir adamla beraber olacak kadar iffetsiz değil anladın mi?"
Gulfem ananın sesi kadar gözleri de ateş saçıyordu. Dört yıldır buradaydım ama ilk kez Gulfem ananın sesini yükselttiğini görüyordum. Belliki bunu ilk gören de ben değildim, çünkü Emine ana bile geriye bir kaç adım atmıştı korkudan. Zoraki çıkan sesiyle gözlerini bana çevirip "hamama sıcak su koydum sana imam gelecek bir iki saate yıkan, temizlen ve oraya bıraktığım temiz kıyafetleri giy" dedikten sonra kaçar gibi çıkmıştı odadan. Yanına gidip kolundan tuttuğumda hala titrediğini gördüğüm Gulfem ana ile bir süre öylece bakıştık. O da biliyordu her ne kadar öfkelensede, Emine ananın sözlerinde haklı taraflarda vardı. Beni kendine çekerek hıçkırıklara boğulduğunda bende göz yaşlarına eşlik etmiştim.
Hamama girdiğimde benim için hazırlanmış havlu, sıcak su ve yeni bir elbise vardı. Günlerdir üzerimde olan kirli elbisemi çıkarıp, kendimi günler sonra ilk kez sıcak suyun rahatlığına bıraktım. Başıma döktüğüm her sıcak suya gözlerimin yaşları da karışıyordu. Kendimi lanetli biri gibi hissediyordum hatta öyleydim de zaten. Hiç olmaması,hiç doğmaması gereken biriydim. Belki ben olmasaydım annem beni doğurmaya çalışırken ölmezdi. Belki babamla mutlu ve sevgi dolu bir yuvaları olurdu. Eğer ben olmasaydım babam üvey annemle evlenmek zorunda kalmazdı o zaman. Hayatının en güzel yıllarını bir işkence içinde geçirmez, yaşadığı keder onu erken yaşta ölüme götürmezdi. Ben olmazsam Gulfem ana bugün böyle üzülmez, böyle bağırmadı. Her şey benim yüzümden oluyordu, hayatıma giren tüm sevdiklerim benim yüzümden acı çekiyordu. Ben her şeyi hak ediyordum ama onlar değildi, onlar masumdu. Acaba az önce savunduğu, koruyup kolladığı, üstüne toz kondurmadığı Zehra'sının gerçekten namussuz ve iffetsiz olduğunu bilse yine de savunur, sever miydi beni Gulfem ana. Sevmezdi tabiki, burada kaldığım her gün ona da zarar veriyordum.
Benim layık olduğum kişi de benim gibiydi işte, Kazım. Hatta durup düşününce o benden bile daha masumdu, en azından ailesinin katili değildi.
"Zehra ne yapıyorsun kız bir saattir içeride imam geldi hadisene"
Gül'ün sesiyle kendime gelmiştim. Oturduğum tabureden kalkıp havluyla kurulandım. Kapının ardında asılı mavi uzun elbiseyi alıp üzerime geçirdim. Düz ve sade olan elbise tam üzerime oturmuştu, önünde boydan boya mavi düğmeler vardı. Önce kim almış diye düşündüm sonra ne fark eder ki dedim kendi kendime, kefen de giysem fark etmeyecekti. Saçımı taramaya halim olmadığından elimle düzeltip tepemde topuz yaptım.
Hamamdan çıkınca Gül kapıda bekliyordu. Nihayet der gibi gözlerini devirip baktı bana, tam bir adım kapıya doğru atmıştı ki birden durup:
" Zehra, birbirimizi çok sevmeyiz biliyorum ama mutlu olmanı isterim. Kazım senin son şansın unutma, imam sana rızan varmı diye sorduğun da bunu bil de öyle cevap ver."
Yarı tehtidi bir dille uyarmıştı beni, sanki benim buradan gitmemi çok istiyor gibiydi. Tedirgin halleri de benim bu düşüncemi destekliyordu. Odanın kapısını açan Gül önde, ben arkada girdim içeriye. İmam, Sadık kahya, tanımadığım sert bakışlı bir adamla yanında oturan Kazım dan başka kimse yoktu. Gül beni içeriye buyur ettikten sonra çıkmıştı odadan, bu kadar adamın içinde içime dolan huzursuzluğa kapının tekrar açılması son vermişti. Gulfem ana ve Emine ana içeriye girip kapıyı kapattılar.
"evet herkes geldiğine göre başlayalım artık imam efendi" diyen Sadık kahyaya başıyla onay veren imam duaya başlamıştı. Başıma örttükleri kırmızı bir şal ile odayı göremez olmuştum. İmam duayı bitirip önce Kazim'a üç defa bu kadını zevcen olarak kabul ediyor musun? diye sordu. Üç defa ondan evet cevabını aldıktan sonra, bu kez bana dönerek tekrar etti. İçimden her evet dedikten sonra başka şansım yok diyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.