*38*

9.3K 385 12
                                    


marselmg20 ve kitapseverhayalci arkadaşlarıma aramıza hoşgeldiniz diyorum. Ve yeni bölümü pazar günü begenilerinize sunuyorum.

Not: arkadaşlar bundan sonraki bir kaç bölüm Poyraz beyden geliyor, bakalım o neler yaşıyor...:)

  
  Elimde tuttuğum anahtar ve kucağımda ki oğlumla beraber ne kadar süre o evin önünde durduğumu bilmiyordum. Bu eve ilk geldiğim gün daha dün gibiydi, heybetli ve terkedilmiş bu evden ne kadar korktuğumu hatırlıyordum. Sadece aylar önce korkarak girdiğim bu ev, şimdi tek sığınağımdı. Zaman ne kadar tuhaftı, bazı şeyler önemini yitirirken bazıları hayatı önemli oluyordu. Zaman sadece insanları, evleri, şehirleri değil duyguları da değiştiriyor ve şekillendiriyordu.

Kucağımda kıpırdanan Şahin, eve girme zamanının geldiğini haber veriyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde, sanki yıllardır burada yaşamışım gibi bir huzur doldu içime. Salona girip ağlamak üzere olan oğlumu emzirmeye başladığımda, gözlerim Kazım 'ın hâlâ dağınık olan yatağına takıldı. Yastıkta hâlâ bir damla kan lekesi vardı. Yataktan bakışlarımı hızla çekip evin dört bir yanında gezdirdim.

Bu eve geldiğim ilk günden itibaren yaşadığım her şey bir bir canlandı gözümde. Kazım 'ın beni ilk dövdüğü gün, sanırım buradaki ikinci günümdü. Kanayan başını sarmak için annesinin yemenisini yırtmıştım. Şimdi düşünüyorum da o gün Kazım ne hissettiyse, Nurcan ailemden son kalanları pencereden attığında bende onu hissetmiştim. Ertesi gün sarhoş bir halde eve geldiğinde bana senin de gittiğini sandım demişti. Dayısı ilk geldiğinde bu eve gelen başka bir kızdan bahsetmişti. Demek ki Kazım da terkedilmenin acısını yaşamıştı. İyi ama Nurcan neden gelmişti? Madem beni seviyordu neden onu buraya getirmişti? Jandarmalar sorduğunda o benim imam nikahlı karım dememişti, Seher birlikte yatmıyorlar demişti. Yani onlar aslında karı koca değildi. Nurcan son gün bir anlaşmadan bahsetmişti, Kazım'a bir anlaşmamız var, beni koruyacaktın demişti. Nurcan onu arayan adamlardan bahsediyordu, demek ki Kazım 'la yaptıkları anlaşma buydu. Kazım onu saklayacak ve herkese karısı olarak tanıtacaktı. Peki Kazım 'ın bundan kârı neydi? Bu kez de Ayşe 'nin sözleri aklıma doluşmaya başlamıştı. Ayşe, kocanı ona kaptırma,o cilveliyse sen ondan daha cilveli ol diyordu. Şimdi herşeyi daha net görüyordum, Kazım Nurcan'ı kıskanmamı istiyordu. O sebepten Nurcan yanındayken bile anlamadığım bakışları hep benim üzerindeydi.

Ayşe,Seher ve hatta Nurcan bile Kazım 'ın bana karşı duygularını anlamıştı. Şimdi herşey daha net ve daha açıktı. Ben gördüğüm yada duyduğum herşeyi kulak arkası etmiştim. Aslında herşey gün gibi açıktı, sadece ben görmek istememiştim. Belki de böylesi benimde işime geliyordu. Kazım'ı kötü bilmek benimde işimi kolaylaştırıyor ve vicdanımı rahatlatıyordu. Aklım, kalbim ve vicdanımla yaptığım mahkeme de suçlu aramıyordum, ben sadece kurbanları tanıyordum. Bu mahkemede suç yada suçlu yoktu, kendi dünyasında çekilen acıların getirdiği yükler vardı. Bu hayatta en çok korktuğum şeye dönüşmüştüm. Vicdanı kör, kalbi taş olmuş, bencil insanlara, ama elimden bişey gelmezdi. Kalbimde ve aklımda hâlâ Poyraz beyim varken Kazım 'a kadınlık yapamazdım. Kazım'a beslediğim merhamet ve şevkatten başka birşey olamazdı. Bu verebildiklerim de Kazım 'ı asla mutlu etmezdi.

Bu eve geldiğim gibi gidiyordum. Tek farkı kucağımdaki bebek ve ardımda bırakacağım beni seven bir adam. İki mektup yazmıştım, biri Seher'e diğeri Kazım 'a verilmek üzere iki ayrı mektup. Ayşe 'nin oğlu Yusuf dışarıda akranları ile oynarken, onu çağırıp iki mektubu da Seher'e vermesini istedim. Kucağımda oğlumla bir bilinmeze doğru yola çıkarken, ardımda bıraktığım eve son bir kez baktım.

Seher,her zaman bir kardeşim olsun isterdim. Ailemden bana kalan dert ortağım olurdu, ama kısmet değilmiş. Yada kardeş kadar yakın bir dost istedim ama bu güne kadar onuda bulamamıştım. Ta ki seni taniyana kadar, sen benim hem kardeşim hem dostum, oldun. Sana bir mektupla veda etmek istemezdim, ne olur bana kızma. Bu sabah ki sözlerinde haklı olduğun şeylerde vardı. Kazım'a karşı her zaman kör olmayı sevmiştim. Gördüğüm veya duyduğum gerçekleri, anlamaktan korkmuştum. Bana göre bir kadının kalbi bir kişiliktir, ölünceye kadar da sadece o kişiye aittir. Bunun için gidiyorum işte, senden tek isteğim var canım kardeşim. Bu mektubu senden başkası görmesin, diğer mektubu da Kazım 'a ver. Benim için yaptığım herşeye minnettarım hoşçakal........

Kazım, hani bir yerden düşersinde canın yanar. Etrafına toplanan kalabalıktan seni tek anlayan o yerden daha önce de düşmüş biri olur. Bu sebepten belkide beni de anlayan sadece sen olabilirsin. Kimsesizliği, çaresizliği bizden daha iyi kim bilebilir ki? Biz birbirimize merhem olamayız, ikimizinde yaraları derinde çünkü, dokundukca kanayacaklar. Sevgini küçümsemek ya da çabalarını görmezden gelmek benim haddime değil, ama bir insana bir büyük aşk yetiyor. Onun doldurduğu bir yüreğe başkası sığmıyor. Geçmiş ikimiz içinde zamanla iyilesecek bir yara değil, işte bu sebepten gidiyorum. Beni affetmeni isterdim, ama şimdi bunu yapamayacağını biliyorum. Umarım zamanla bana hak verir ve affedersin. Beni arama, çocuğuma bir gelecek verebileceğim bir yer arıyorum, hakkını helal et.......

Ben Gaziantep'e giden trende, kaderin benim için hazırladığı hayatı düşünürken, gönderdiğim iki mektupta sahiplerini bulmuştu. Kazım, eline verilen mektubu tekrar tekrar okurken, merhametinin yerini öfke, sevgisinin yerini nefrete bırakıyordu. Bu mektup hayatımda ki bazı şeyleri bitirirken, yeni olaylara gebe olacağını tahmin edemezdim.

Kazım 'ın değişen ruh hali, nefretini öfkeyle besleyen bir canavara dönmüştü. Seher, Ayşe ve oğlu Yusuf kimi görmüşse sorguya çekmiş öfkesini kusmuştu. İzimi tren garına kadar sürmüş ama sonrasında nereye gittiğimi bulamamıştı. Ertesi gün soluğu Eroğlu çiftliğinde almış, Gulfem anamın hayatı burnundan getirmişti. Kadıncağız herşeyden habersiz bana birşey olduğu korkusuyla büyük hanıma gitmişti. Yardımını istediği büyük hanım yanına Kazım 'ı çağırtmıştı. Kapalı kapılar ardında yapılan gizli antlaşmalar iki tarafında lehine olmuştu.

Kazım büyük hanımla konuşunca bazı şeyler daha net olmuştu artık kafasında. Koskoca büyük hanım Zehra ile neden ilgilenmişti ki yoksa. Büyük hanım, Zehra'yı bulmak için elinden geleni yapmasını istemişti. Tüm masraflar, para, pul ne gerekiyorsa kullan ve o kızı bana getir demişti. Kazım da bunu istiyordu zaten, büyük hanımın da desteği ile onu bulacaktı. Artık Zehra'yı bulmak sevgiden değil, gururuna yediremediği içindi. İyi olmak yetmemişti Zehra'ya, onun için yaptıklarının bir kıymeti yoktu gözünde. Değer vermesi sadece kendi değersizliğine sebep olmuştu. Artık merhamet olmayacaktı, zayıflık, acımak, hele ki sevgi olmayacaktı. Zehra yaşadığı her gün o mektubu yazdığına bin pişman olacaktı. Sevgiyle kazanamadığını artık ondan zorla alacaktı. O gün Kazım bir yemin etti ve günlerce bir dua gibi kendine tekrar etti o yemini.

Nefes aldığın her gün ölümü dileyecek

(*)(*)*(*)

Poyraz beyin hayatına hazır misiniz??????

ZEHRA*TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin