Murvet53 arkadaşıma aramıza hoşgeldin diyorum. Ve bu bölümü Kazım dan anlatıyorum. beğenerek, okuma dileğiyle bölümü sunuyorum.
Not: diğer bölüm Gulfem kalfa anlatıyor...
Kazım.......
Her insan kötü doğmaz, insanı insan yapan,iyi yada kötü yapan hayattır. Herkes ağaçtan kopan bir yaprak gibi savrulur hayata, kimisi göklere yükselir, kimisi çamura düşer. Kurtulmak için ne kadar çabalasa da bataklık gibi dibe çeker.
Bende dipteydim ışte, şehrin arka sokaklarında benim gibi dibe vurmuşların mekanında. Haftanın bir kaç gününü geçirdiğim, benim gibi serserilerin, hayat kadınlarının ve leş kokulu ayyaşların takıldığı bok çukurlarında geçiyordu hayatım. Belki de layık olduğum hayat buydu, belki de benim gibiler için başka çare yoktu. Halbuki denemiştim, iyi bir insan olmayı, sevip sevilmeyi ve mutlu bir yuvam olmasını. Hiç biri gerçek olmamıştı. Onsekiz yaşlarındayken, çiftlikte bende çalışmaya başlamıştım. Sadık kahya bana inanan bir adamdı, insanların inancı güveni olunca senin de kendine güvenin olurmuş. Bir gün bana verdiği parayı, tarladaki işçilere yövmiye olarak dağıtılmak üzere babama götürmemi istediğinde çok mutlu olmuştum. Güvenilir, onurlu bir adam olmasam bu parayı benimle göndermezdi diye gururlanmıştım. Yolda giderken parayı saymış ve eksiksiz olarak babama teslim etmiştim. Babam tarlaların elçi başıydı, işçilerin derdi sorunu ve onlara dağıtılan para ondan sorulurdu. Paraları dağıtmaya başladığın da hesaplardaki eksikliği görmüştüm. Gelen paradan işçilerin emeğini çalıyordu. Son işçide giderken, karşısına geçtim, hesap sordum, yaptığı hırsızlığı anlatacağımı söyledim. O gün iki şey öğrendim bu hayattan, birincisi insanlara iyilik yapmak iyi bişey değildi. İkincisi ise bu adamın değil benim babam insan olduğu bile şüpheliydi. Hesap sormam onu o kadar kızdırmıştı ki ayağa kalkıp bana bir yumruk attı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan belindeki palaskayı çıkarıp, demir uçlu başıyla defalarca bana vurdu. Yakınlardaki insanlar ayırmaya gelmese belkide orada ölürdüm. Son darbeyi en sona saklamıştı, ne olduğunu soranlara, getirdiğim paradan çaldığımı, içki parası yaptığımı söylemişti. O an insanların gözlerindeki aşağılama ve nefret duygularını gördüm.
Aradan geçen bir kaç yıl boyunca o baskışlarla yaşadım. Sonra alıştım onların görmek istedikleri kişi olmak daha kolaydı çünkü, bende öyle oldum. Ta ki Zeynep'i görene kadar. Sevmek ve sevilmek bir insanı çamurdan kurtara bilirdi belki, diye düşündüm. Babası ölmüş, iki zıpkın ağabeyi ile yaşayan bir kızdı. Tarlaya onlara yemek getirmek için gelirdi. Bir kaç defa konuştuk, onun da bana karşı duyguları olduğunu düşünmüştüm. Bir gün kaçır beni dedi. Ağabeyleri bizim evlenmemizi istemez karşı çıkarlarmış, sonuçta benim nâmımı herkes biliyordu. Tamam dedim ve kaçtık, onu şimdiki evime getirdim. Saat bayağı geç olmuştu, hemen yatıp uyuduk. Sabah olunca evde yiyecek bişey olmadığı için dayıma gittim, elimde poşetler eve geldiğimde kimse yoktu. Bir kağıtta "sevdiğim adama gitmek için seninle kaçtım beni affet " yazıyordu. Sevgiye inancımda böylece bitmişti. Kendimi daha da bıraktım, bir insanın hayattan bir beklentisi olmayınca böyle oluyor.
Zehra, hayatım da yediğim en büyük kazığı atmıştı bana. Belki de yaşadığım onca olaydan, hayal kırıklığından sonra bir tek ona güvendiğim, en çok ona değer verdiğim için ben öyle hissediyordum. Bir aile kurmak ve baba olmak hayalimde onunla son bulmuştu. Kızgındım, hayata, beni sevgisiz bırakan insanlara, umudumu bitiren duygularıma herşeye karşı bir öfke vardı. Sadece içmek ve unutmak istiyordum. Zehra'yı karnı burnunda gördüğüm her gün öfkem daha da artıyordu. Ne kadar dövsem de sövsem de içimde ona kıyamayan bir yan vardı. Gözlerine baktığım da hep bir suçluluk ve kabullenmişlik vardı. Bana karşı herkesin baktığı gibi bir öfke bir aşağılama yoktu. Sanki hep kendine kızıyor, hayatın ona verdiklerine boyun eğiyordu. O adamın, yaşadıklarından bile kendini sorumlu gören bir ruh hali vardı ve bu beni daha da çok delirtiyordu.
Hamile olduğunu, öğrendikten sonra o adamın kim olduğunu bulmak için, sık sık çiftliğe gitmiştim. Gül hak ettiğini bulmuştu, kalbinin karanlıkların da kaybolmuştu. Zehra'ya neden bunu yaptığını sorduğum da "beni Alpaslan beyle gördü, o kimseye bişey söylemeden onu buradan göndermem gerekmiyordu, bende gönderdim. O zaman sormuyordun da şimdi mi ahlak damarın kabardı" dedi . Evet haklıydı, ama ben bile bu iblis kadar kötü olamıyordum. Onun da herkes gibi hak ettiğini bulması için gelin hanıma bir mektup gönderdim. Kocasının Gül ile aralarında olanları anlatan bir not. Gelin hanım bir gün sonra yakaladı onları, hak ettiğini bulmuştu, oda ama asıl en büyük kötülüğü yapanı bulamamıştım. Zehra'yı kullanan ve ortada bırakan kimdi, o bebeğin babası ve Zehra'nın hâlâ sevdiği o adamı bulamamıştım.
Günler ayları kovalarken, evden daha da uzak kalmak bana iyi geliyordu. Onu başka bir adama aşık ve çocuğunu taşırken görmek işkenceden farksızdı. Hep geldiğim, sehrin pislik yuvası meyhaneleri arasında bir kadın tanıdım. Gözleri ela, saçları gece karası bir kadın. Her gün gelir masama oturur, benimle içer ve hiç konuşmadan beni dinlerdi. İçkinin tozu artınca ona Zehra'yı anlatırdım. Bir gün o kadar icmiştim ki pis kaldırımda sızmıştım. Sabah kendime geldiğim de onun tek gözlü evinde buldum kendimi, çıplak ve yatakta. Hemen kalkıp üzerimi giydim, mutfaktan gelen seslerle orada olduğunu tahmin edip içeri girdim. Dağınık saçlarını tepede toplamış, kahvaltı hazırlıyordu. Beni görünce gülümseyip "demek uyandın ha, bütün gün uyursun zannetmiştim." dedi.
" buraya nasıl geldim ben?"
"ben getirdim, çok içmiştin hatırlamaman normal, hadi kahvaltıda konuşuruz, yüzünü yıka da gel" dedi. Söylediğini yaptım, küçük bir masa ve iki sandalye olan evde bir köşede kurulu bir yatak ve küçük bir dolap hariç başka birşey yoktu. Belki onunla aylardır, içki içer beraber dertleşirdik ama ilk defa evini görüyordum.
"Saol senin bu yaptığını kimse yapmazdı,evini sofranı açtın bana, aylardır derdimi sarhoş muhabbetimi çektin" diyerek kendimce teşekkür ettim. Sakince dinledi beni, her zaman yaptığı gibi sonra masaya hafif eğilerek gayet ciddi bir sesle konuştu.
"bir anlaşma yapmaya ne dersin?"
"ne anlaşması?"
"sen bu Zehra'yı seviyorsun, sana ne yapmış olursa olsun, yine de onu istiyorsun. Ama sadece bedenini değil, kalbini ve ruhunu da istiyorsun değil mi? Şaşırmıştım bu kadının beni bu kadar tanıması,kendime bile yüksek sesle söyleyemediğim gerçeği, bir çırpıda yüzüme söylemesi çok tuhaftı.
Benden bir cevap gelmeyince devam etti konuşmasına."hiç şaşırma, ben bu bataklıkta çok insan tanıdım. Şimdi seninle bir anlaşma yapalım, ikimizde kârlı çıkarız güven bana. Zehra seni neden bırakıp gitmedi bu güne kadar hiç düşündün mü?"
"gidecek başka bir yeri yok çünkü"
"olabilir, ama bir şey daha var, bu kadın senden nefret etmiyor. Çünkü eğer öyle olsaydı, sokakta kalmak nefret ettiği birinin her gün dayağını yemekten daha iyi der giderdi."
" sen ne demek istiyorsun, açık açık konuşsana be kadın"
"diyorum ki Onun seni sevmesini ve kıskanmasını sağlaya bilirim. Bir kadın eğer kocasının elinden gittiğini hissederse sahip çıkmaya başlar. Senden nefret etmiyor ve gidecek bir yeri yoksa hâlâ bir şansın olabilir. Sen karını kazanırsın onu benimle kıskandıracak, ve seni sevmesini sağlayacaksın. Bende peşimde ki belalı bir adamdan kurtulmak için senin evinde bir süre saklayacağım. Herkes beni senin ikinci karın sanırsa kimse şüphelenmez. Sonra herkes istediğini alır, bende uzaklara gider kendime bir hayat kurarım, tekrar."
Ne söyleyeceğimi, bilmiyordum. Nurcan o gün düşünmemi istemişti, yarın konuşuruz tekrar diyerek konuyu kapatmıştı. Kafam karışık bir halde eve gelmiştim, Zehra sancılar içinde kıvranıyor, kadınlar evin içinde koşturuyordu. Kapıda donup kalan ben ise gözlerimi Zehra'dan anlamıyordum. Bir an göz göze gelmiştik, içinde ki tarifsiz hayal kırıklığını ve acıyı görmüştüm. Gulfem kalfa da oradaydı belli ki çiftlikten gelen haberler vardı. Belki o adamdan haber getirmişti. Işte o an ölsün istedim, ya benim için çarpsın o kalbi, yada ölsün ve hiç atmasın istedim. Ve kararımı verdim Nurcan'nın teklifini kabul edecektim. Zehra ya benim olacaktı tüm kalbiyle, yada o adama da yar olmayacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.