Saynur61 ve nazanhilal arkadaşlarıma aramıza hoşgeldiniz diyorum. Poyraz beyin son anlatımıyla devam ediyorum. Diger bölüm Zehra olacak artık, bakalım o neler yapıyor. Arkadaşlar bu arada hepinizin kurban bayramını da buradan kutlarım.
Not: yeni bölüm salı günü......
Aşk nedir?
Onu görünce, miğdenizde uçuşan kelebekler mi? Gülüşü ile yüreğinizin hop etmesi mi? Bakışı,yürüyüşü, konuşması veya size kattıkları mı? El ele tutuşup, birlikte vakit geçirmek mi? Ya da çılgınca sevişmek ve birlikteliği tamama erdirmek mi?
İnanın bana iki türlü aşkı da yaşamış biri olarak size sadece bu aşk değil diyorum. Aşk böyle birşey değil, aşk bunların ötesinde birşey çünkü.Aşk, gözle gördüğün değil, kalple gördüğündür. Aşk, boyuna posuna, kaşına, gözüne hayran olmak değil, varlığına tutunmaktır. Hissetmektir, bedeninin sahip olduğu tüm hücrelerinle onu hissetmek. Onu tanımak değil, onunla herşeyi sil baştan birlikte keşfetmektir. Ona dokunduğun da kızgın alevlerden, soğuk sulara atlamaktır. Seviştiğinde azar azar tükenmek değil, tek vücutta tekrar tekrar doğmaktır. Yokluğunun verdiği, acılı işkenceye seve seve sabretmektir.
Bende sabırla bekliyordum, İstanbul 'dan geldiğim ilk günden beri, bu yamacın kenarında onu bekliyordum. Kuru dalları, yaşlı gövdesi olan, yanımdaki ne olduğunu bilmediğim ağaçla her gün dertleşerek, geleceği günü bekliyordum. Her gün çiftliğe dönerken ağacın dalına, ahır da başıma bağladığı, yemeniyi sıkıca bağlıyordum. Belki ben yokken gelir de onu beklediğimi, anlar diye umarak. Ama biliyordum, zambak kokulum bir gün gelecekti, o yemeniyi dalından alacaktı. O benim mucizemdi, ben umut etmeyi ondan öğrenmiştim, umudum boşa çıkmayacaktı. Bana kırılmıştı biliyorum, son gün aptalca davranıp kalbini kırmıştım, ama bu kadar ceza yeterdi artık. Onsuzluk kızgın bir demir gibiydi boğazımda, yutkunamıyor, yemek yiyemiyor, nefes alamıyordum.
Bu sabahta erkenden kalktım, kahvaltımı yapıp evden çıktım. Artık orman yolu, aşina olmuştu ayak izlerime. Yamaçta duran kuru ağaca yaklaştım, elimi dalına atıp her sabah ki gibi umutla orada olmamasını umduğum yemeniye dokundum. Gelmemişti, yine bütün umutlarım, uçurumdan tek tek atlamıştı. Neredeyse bir yıl oluyordu, başına birşey gelmiş olmasından o kadar korkuyordum ki. Bazen keşke diyordum, İstanbul 'dan ilk geldiğim de annemle konuşmuş olsaydım. Onu bulmak için yardım isteseydim. Aylar sonra annemle konuşmanın bir faydası olmamıştı. Gerçi, bazen aradığından bile şüpheliyim. Ona ilk zambak kokulumdan bahsettiğim günü düşünüyorum da, sanki biri canından can alıyormuş gibiydi. Sesinin boğulmuş hali, görmesem bile çenesini ne kadar sıktığını belli ediyordu.
"sen koskoca bir Eroğlu beyisin, ne olduğu kim olduğu bile belli olmayan bir kızla senin ne işin olur" diyerek çiftliği inletmişti.
"kim olduğunun veya ne olduğunun bir önemi yok, anlamıyor musun anne. O kız eğer isterse beni bu dünya da mutlu edecek tek kişi ve eğer isterse onunla evlenmek hayatımda istediğim tek şey"
Sözlerim onu daha da delirtmişti. Bir yanım ona söylediğim için pişman olmuşken, diğer yanım zambak kokulumu bulabilecek tek kişi olduğu için buna mecbur olduğumu söylüyordu. Ama önce onu ikna etmeliydim."Allahım nedir benim bu oğullarımdan çektiğim. Biri gider hizmetçi parçasını hamile bırakır, diğeri kim olduğunu bile bilmediği bir kızın peşine düşer."
"anne yeter, abimin yaptığı sorumsuzluk ve bir alcaklıktır, bu olayı onunla asla kıyaslama, sakın, bana yardım et yada etme o kızı bulacağım" sesim kendime bile korkutucu ve sert gelmişti. Aradan geçen bir kaç günün sonunda annem odama gelip kabul ettiğini söylemişti. Sesi sakin ve anlayışlıydı, ondaki bu değişimi anlamasam da sonuçta yardım etmesi bile yeterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHRA*TAMAMLANDI*
Historical FictionHem öksüz hem yetim bir kızın kör gözlerde aradığı umutsuz aşkın hikâyesi.