Vampirler benim açımdan gerçek değillerdi, en azından bu güne kadar.
O boş sokağın sonundan gelen çığlıklara koşup yerde yatan bedeni gördüğümde donup kalmıştım. Bir adam yerde boylu boyunca kıpırdamadan uzanıyordu, yüzü bembeyaz olmuştu. Nabzını kontrol etmek için dizlerimi kırıp eğildiğimde elimi hızla boynuna götürdüm ve gördüğüm iki kırmızı nokta beni dehşete düşürdüğü için birkaç adım geriledim. Ne yani tüm o anlattıkları vampir masalları gerçek olamazdı değil mi?
Arkamda hissettiğim rüzgarla irkildim ve arkamı dönüp karanlığa bir bakış attım "orada biri mi var" ayağa kalkıp hızlı hareketler ile etrafa bakındım "eğer orada biri varsa çıksın yoksa çığlık atıp tüm mahalleyi etrafımıza toplayacağım" biri olduğuna nasıl bu kadar emin olabilirdim ki. Bu çok saçmaydı bu yüzden tekrar adama döndüm.
Orada yoktu! Tanrım! Nereye gidebilirdi ki? Düşüncelerim arasından biri eliyle ağzımı kapatıp diğer eliyle kolumdan çekti ve beni tekrar ara sokağa soktu. Yerimde debelensemde bana pek faydası olmamıştı.
"Burada olmaman gerekirdi" ne sikim dönüyordu burada. Debelenmenin bir faydası olmadığını anladığım için kendimi serbest bıraktım. Tutuşları çok güçlüydü çünkü. "Şimdi elimi ağzından çekeceğim ama kesinlikle bağırmayacaksın çünkü eğer bağırırsan az önce gördüğün adamın yanını boylarsın."
Filmlerdeki aptal insanlardan olmadım ve elini ağzımdan çekince bağırmadım. Arkamı dönüp yüzüne baktığımda bir an... bir an sanki bana çok yakın biriymiş gibi hissetmiştim. O da aynı şekilde bana bakıyordu.
Bana doğru bir adım attığında istemsizce bir adım geriledim ve ellerimi kaldırıp hafifçe ona doğru uzattım "yaklaşma" gözleri bileklerime ilişti.
"Sen..." neler söyleyeceğini çok merak etmiştim açıkçası.
"Sen bu bilekliği nereden buldun" bilekliğime kısa baktım bir bakış atıp karanlık yüzünden pek görmediğim yüzüne baktım "babam verdi ona da büyük dedesi vermiş" elimi tutup kendine çekiştirip bilekliği incelerken tek kelime etmedim "bu kesinlikle o bileklik" kaşlarımı çatıp elimi geri çektim "neden bahsediyorsun"
"Ne yani hiçbir şey bilmiyorsun ve bu bilekliği takıyorsun öylemi" bir adım geriledim çünkü uygun anı bulduğumda kaçacaktım. "Bu bilekliğin özel bir şeyi yok sadece ailevi bir gelenek, buna sahip olan aile bireyi bu bilekliği ilk çocuğuna verir"
"Yanılıyorsun oldukça önemli bir bileklik, babanın bunu sana anlatması gerekirdi" gözlerimi yere sabitledim ve görüntülerin zihnimden gitmesi için yumruklarımı sıktım "babam bu bilekliği bana verdiği gün araba kazasında öldü"
"Anlıyorum, bu yüzden anlatamamış. Senin adına üzgünüm" geri çekildim "benim adıma üzgün falan olamazsın" bir adım yaklaştı "benim ailem yok"
Çok haklıydı benim yanımda en azından annem vardı çünkü. "Peki şu bilekliğin olayını sen nereden biliyorsun" bir adım daha yaklaştı "sanırım sana herşeyi benim anlatmam gerekecek" arkasını döndü ve yürümeye başladı. Kaçmak için elime çok güzel bir fırsat geçmişti fakat o bana arkası dönük bir şekilde yürürken konuşup gitmemi engelledi "boşuna kaçmaya çalışma senden daha hızlıyım"
Bunu nereden bilebilirdim ki? Açıkçası deneyip sonucunu görmek istesemde uzatmadan tanımadığım adamın peşinden yavaşça gitmeye karar verdim. Uzun bir süre yürüdükten sonra ağırmaya başlayan dizlerim yüzünden yüzümü buruşturup olduğum yerde dikildim "daha ne kadar yürüyeceğiz, bacaklarım kopacak" birdenbire önümde belirdiği için göğsüne çarpmıştım ve açıkçası bu hoşuma gitmemişti "üzgünüm senin insan olduğu unutmuşum, bana sıkı tutun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPIRE | yoonmin
Fanfiction"Eğer sakin olmazsan anlatacağım hiçbir şeyi anlayamazsın." Jimin her gördüğü şey aklına gelince daha fazla ağlamaya başladığından Yoongi derin bir nefes verip kendini geri çekmeye çalıştı. "Üzerine bir şeyler giymelisin." Jimin Yoongi'nin kalkmasın...