Güneş ışıkları tekrar kirpilerimin arasından davetsiz bir şekilde içeriye sızarken rahatsız olmadan edememiştim. Oda olması gerektiğinden daha soğukmuş gibi hissediyorum ve doğru bir iç güdü ile ellerimi vücuduma sardım. Üzerimde ince bir örtü vardı, etraf soğuktu. Burası hiçbir zaman çok sıcak olmamıştı ama bugünün soğukluğu bir farklıydı sanki.
Gözlerim güneş ile verdiği amansız savaşı kaybedip aralanırken etrafta göz gezdirmeye başlamıştım.
Yoongi'nin yatağında dağılmış çarşafların arasında uzanıyordum fakat bu odanın sahibi yanımda değildi.
Dün gece beni yatağa yatırıp içmem için bir takım bitkiler vermişti ve itiraf etmek gerekirse tatları pek hoş sayılmazdı. Ardından ise "düzeltmem gereken işler var" diyerek odadan çıkmıştı.
Öyle görünüyordu ki gece odaya gelmemişti.
Sıcaklığı yoktu etrafta.
Yataktan doğrulup ayaklarımı bir süre soğuk zeminde bıraktım. Soğuk ayak uçlarımdan el parmaklarıma kadar yükseliyordu ve titrememe sebep oluyordu, iyi hissettirmiyordu fakat sanki ihtiyacım olan buymuş gibi hissediyordum.
Boşverdim ve ayağa kalkıp odadan çıktım.
Bugün dünyaya gidecektik değil mi? Onu bulmalı ve neler yaptığına bakmalıydım.
Koridorlarda her gün olduğu gibi bir hareketlilik vardı. Dün olanlardan sonra daha telaşlı olacaklarını düşünmüştüm.
Uzun merdivenlerden indiğim sırada Yoongi de bana doğru hızlı adımlar atıyordu. "Daha iyisin öyle değil mi?" Başımı sallayıp onu onayladıktan sonra gözlerine baktım. "Ne zaman gideceğiz?" Salonun kenarındaki büyük kolonlardan birinin tepesindeki büyük saate bakıp iç çekti. "Hemen şimdi." İçimde büyüyen tuhaf bir panik dürtüsü ile bana çevrilen yüzüne baktım. "Burayı bırakıp öylece dünyaya mı gideceğiz?" Sakin bir şekilde başını sallarken zaten birkaç basamak çıktığı merdivenlerden indi.
Bende peşinden inip onu takip ediyordum.
Burada olan tüm karışıklığı bırakıp beni dünyaya götürecekti. O kadar önemli miydim sahiden?
"Gidince hemen evime gideceğiz değil mi?" Omuzunun üzerinden yüzüme baktı. "Nereye gitmek istersen oraya gideceğiz." Önüne döndüğü için görmese dahi başımı salladım ve geride yürümek istemediğim için yanına ulaştım.
Bahçeye çıktığımızda büyük kapıyı bizim için açtılar ve selam verip tekrar içeriye geçtiler.
"Gel." Bir kolunu uzattığında altına girip kollarımı sıkıca beline sardım, buraya gelirken olduğu gibi gevşek tutmuyordum bu sefer. Kolunu indirip belimi sardığında başımı omuzuna yasladım.
Hafifçe yerden havalandığı sırada rüzgar rahatsız etmeyecek şekilde yüzümüze vuruyordu ve etraf bulanıklaşmıştı.
Zaman aralığını anlayamadığım bir süre sonra ara sokakların birinde durdu ve yine aynı yavaşlıkta ayaklarımızın yere basmasını sağladı.
Nerede olduğumuza bakmak için gözlerimi karanlık sokakta gezdirirken onun ile ilk karşılaştığımız yerde olduğumuzu görüp istemsizce gülümsemiştim. "Bilerek mi buraya geldik?" Gülümseyip omuzlarını hafifçe kaldırıp indirdi. "Bilmem."
Ara sokaktan çıkıp evimin olduğu yere yürürken bile kollarımı ondan çekmemiştim. Onun ile böyle yürümek eğlenceliydi.
Çöp kutusunun yanından fırlayıp bizimle yürüyen kedi arada sırada miyavlayıp ayaklarımıza sürünüyordu. Yoongi belimden elini çekip eğilince bende onu taklit etmiştim. Elini uzatıp kedinin sokağın kirine oranla bembeyaz olan tüylerinde ellerini gezdirdi. "Her vampirin sihirli hayvanları vardır, benimki de kediler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPIRE | yoonmin
Fanfiction"Eğer sakin olmazsan anlatacağım hiçbir şeyi anlayamazsın." Jimin her gördüğü şey aklına gelince daha fazla ağlamaya başladığından Yoongi derin bir nefes verip kendini geri çekmeye çalıştı. "Üzerine bir şeyler giymelisin." Jimin Yoongi'nin kalkmasın...