✨Burada olanlar oylarını ve yorumlarını eksik etmezse çok güzel olur, keyifli okumalar dilerim.✨
-
Çiçek eve vardığı vakit, bunu daha önceden yapmadığına pişman olarak tüm eşyalarını topladı. Zaten pek fazla bir şeyi yoktu. Münevver teyze de başka odada Naz ile ilgileniyordu, günün kasvetine tezat onların şen seslerini rahatlıkla işitebiliyordu yalnızca toparlandığı yerden.
Gidişlerinin minik kızı Naz için tepetaklak yuvarlanılacak bir yokuş olmamasını dileyerek bebeğinin eşyalarını çantaya doldurmaya devam etti. Tarık'la mutlu olduklarını sandığı zaman, artık büsbütün bir aile olmanın heyecanıyla aldıkları, ufak kıyafetlerdi bunlar. Ve onlar dışında da pek fazla şey götürmeyi düşünmüyordu evden. Tarık gideceklerini bildiği için kalan eşyalarla da o ilgilenecekti. Çiçek ise bir zamanlar severek kullandığı bunca eşyaya ne olacağını artık hiç umursamıyordu.
Aslında Tarık bu evlerinde kalmaları için ısrar etmiş, babasının yanına gitmesini hiç istememişti. Ancak Çiçek, o gittikten sonra bu evde bir yalnızlığın öldürücü soğukluğuyla ne yapacağını hiç bilmiyordu. Bir yandan da komşular vardı. Sevdiği ve sevmedikleri... Onların laflarını kaldırabilecek gücü de yoktu en nihayetinde. Sürekli soracaklar ve konuşacaklardı: 'Nasıl oldu, neden boşandınız, Naz ne yapacak, sen ne yapacaksın, evlenirsin tekrar, dul olmak da zor...' Ne söylerse söylesin onları susturamayacağının farkındaydı.
Bu yüzden gidiyordu. Babası sığınacak bir liman değildi ne kendisi için ne de kızı için. Ama bir umut, orayı Naz'la kendisine ufak da olsa bir yuvaya çevirebileceğine inandırmıştı Çiçek'i. Her ne kadar düşüncelerinin gerçekleşmesi uzak şeyler olduğunu bilerek... Çünkü babası zor bir adamdı. Herkesi az buz severdi, belki bir iğne ucu kadar. Bu istenmeyen evlilikle beraber kızına karşı beslediği o iğne ucu sevgi de topyekûn bitmiş olmalıydı.
Geçen saatler sonrasında ağlayarak topladığı eşyaların da birazını taşıyabildiği kadar alıp hole geçti. "Münevver teyze!" diye seslenişinin ardından kısık bir "Annemiz bize mi seslenmiş ha benim minik kuzum?" mırıltısı işitmişti içeriden. Sonra kapı açıldı, yaşlı kadın her zamanki güleç yüzüyle göründü. "Buyur yavrum?"
Çiçek yorgunlukla ellerini beline dayadı. "Teyzem ben topladım bunları, şimdi yığacağım buraya. Sen Naz'ı giydirip bir taksi çağırıversen?" diye mahcup şekilde sordu. Onun hem kendisi hem de kızı üzerindeki emeğini yadsıyamazdı. Annesizlikle boğuştuğu sonu bulunmaz vakitlerde az çok bir anne olmuş, derdinden yolun sonunu göremediği anlarda da bir yoldaş olup elinden tutmuştu. Şimdi de Naz'a karşı saf bir sevgi gösteriyor, Çiçek'in fark etmeden kızını hapsettiği yalnızlıktan onu kurtarıyordu.
"Tabi yavrum, merak etme, ben hallerim. Sen getir eşyalarını."
"Peki."
"Ah, hiç içime sinmiyor böyle yersiz yurtsuz gibi gitmen ama..."
Çiçek burukça gülümsedi. "Bir nevi öyle sayılırız zaten..."
"Delinin zoruna bak! Ben kimim kız burada?" Münevver teyzenin hem Naz'ı kucağında sallayıp hem de kendini azarlamasını yine aynı buruk bakışlarla izledi.
"Hadi hadi işime bakayım ben!"
Her an hüzne boğulacak dakikalardan ivedilikle sıyrılıp eşyalarını hole taşımaya girişti. Zaten çok eşyası olmadığından pek uzun süresini almadı bu. Her şey bittiğinde hemen yan tarafında bulunan mutfağın sokağa bakan penceresinden taksinin yaklaştığını görebiliyordu. "Münevver teyze taksi geldi, ben şunları bir de dışarı çıkarayım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...