15. Ayaz

35.3K 2K 289
                                    

Günler, ardı ardına koparılan takvim yaprakları kadar hızla geçiyordu. Dışarısı Aralık aynının yaşanmasından mütevellit soğuk ve karlıydı. Minik kız, oturduğu pencerenin hemen ardında yağan karı gülen gözlerle izlerken dışarı çıkmak ve bembeyaz karların arasında doyasıya oynamak için can atıyordu. Ellerini ve burnunu soğuk cama dayayıp heyecanla dışarıyı izlemeye devam etti ancak bir süre sonra öylece bakmaktan canı sıkılmış olacak ki of çekip buğulanan camla ilgilenmeye başladı.

Minik parmağıyla okulda öğrendiği harfleri buğulu kısma yazarken solmuş gülümsemesiyle bakıyordu artık dışarıya. Onu çıkaracak kimse olmadıktan sonra beyaz karları yalnızca ince pencerenin ardından izlemekle yetiniyordu, o da canını bir hayli sıkıyordu.

Oturduğu koltukta kendi kendine büyük bir hüzün yaşarken, odasında sigara içtiğini bildiği dedesinin adım seslerini duydu. Kendisine kızacağını bilse de oturduğu yerden kalkıp koşa koşa odanın kapısına vardı. Dedesi hemen kapı pervazında durup kendisine iki saniye göz attıktan sonra gidecek olmalıydı, minik Naz bile onun bu umursamazlığına alışmıştı.

"Dedeee!" diye bağırdı kendisinden bir hayli uzun dedesine bakmak için boynunu kaldırırken.

Dedesi cevap verme gereksinimi duymadan 'efendim' anlamında başını sallayınca Naz hiç beklemeden ince sesiyle "Dışarı çıkabilir miyiz?" diye sordu masumca.

"Ben çıkıyorum zaten."

"Ben de geleyim, karla oynarız."

Yaşlı adam kaşlarını atıp henüz kendisi kurtaramadan elim bir şekilde ölen kızının evladına baktı, torununa. "Karla oynamaya gitmiyorum!"

Naz saflıkla mırıldandı. "Tamam birlikte gideriz işteee..."

Yaşlı adam, kafasını başka tarafa çevirip ofladı. Kendi kendine sessizce söylenirken söylediğini minik kızın keskin kulaklarının işiteceğini düşünmemişti. "Allah'ım, nasıl başa çıkacağım Yarabbim!"

Tam da o günün ayazını bedeninde hissedercesine kollarını birbirine sardı Naz. Belki hayatına uğrar diye beklediği sıcak günlerin hayali gibi kendini sıvazladı; çünkü darda kaldığında, başı sıkıştığında, kendini yapayalnız hissettiğinde, hiçbir şeyle başa çıkamaz hale geldiğinde bile elini omzuna koyup geçecek çünkü ben yanındayım diyen biri olmayınca insan bu şekilde alışıyordu. Kendi kendini teselli etmek ilk seferkinden daha zor olmuyordu ama, kapanan her yara gibi o da en nihayetinde kabuk bağlıyordu.

Sessizliğe gömülmüş odada nefes sesleri yayılırken Mine kaşlarını çatıp biraz geriye çekildi. "Sorun mu?" diye mırıldandı. Gözleri yine odanın en kuytu kısmında bekleyen kıza kaymıştı. Onda gördüğü hayal kırıklığı ifadesi, kendisinin de Tarık'a karşı hayal kırıklığına uğramasına sebep oluyordu. Sonra gözlerini yine, bu durumu açıklayabilmek için canla başla uğraşan kocasına döndürdü. "Nasıl yani?"

"Senden önce bir evliliğim oldu..." derken sesi durgunlaşmıştı Tarık'ın. Odadaki herkes bu konuşmayı dinliyordu. "O evlilikten de bir kızım vardı, Naz." Başı öne eğildiğinde yalnızca yeri izlemeye başlamıştı. Utanıyordu. "Sana söyleyemedim, üzgünüm."

"İki hayat mı sürüyordun yani şerefsiz? Bir benim kızımın yanında bir de diğer kadının yanında mıydın? Utanmadan bunu mu anlatmaya çalışıyorsun?"

Tarık istemsizce bağırdığında arkasında onu büyük bir acıyla dinleyen kızının habersiz gibi davranıyordu. "Kimseyle görüşmedim!" diye haykırdı. "Hayatımda sadece Mine vardı... Ben kimseyi görmedim, bugüne kadar-..." Yutkunup geriye döndü ve Naz'a baktı Tarık. "Naz'ı da görmemiştim."

AFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin