Oy, yorum, takip desteği gösterirseniz çok mutlu olurum... Keyifli okumalar herkese!🖤
-
"İkiniz de derse girmeyince Baran'ı öldürmeye gittin sandım Naz," diye gerçekten üzgünce mırıldandı Yağmur. "Sonradan olanları duyunca çok şaşırdım."
"Ben de şaşırdım. O aptal neden sana top fırlattı ki?"
Naz, Melek'in sorusuna karşın hafifçe omuz silkti. "Sıkıntılı birisi galiba, bir sebebi var ama söylemedi bile."
Baran ve yanında başka bir arkadaşı da arkadan takip ediyordu onları. Başını hafifçe geriye çevirip onu kontrol etti, bugün yanında olup kendisine epey destek olduğu için garip hissetmişti, üstelik yakın arkadaş olmamalarına rağmen bunu yapması ilk kez değişik bir sıcaklık uyandırmıştı içinde.
Tekrar önüne döndü, okul çıkışına yürüyorlardı. "O kadar rahattı ki, hem annesini hem babasını çağırttırdı müdür yardımcısına. İnsan biraz çekinir, ben ne açıklama yapacağım diye düşünür... Ben düşünüyorum şimdi dedeme ne söyleyeceğimi."
Melek elini uzatıp sargıya dokunmuştu can yakmadan. "Gelip okulu falan karıştırır mı ki?"
İstemsizce güldü Naz, bunu yapmazdı ama eğer huysuz zamanına denk gelirse evi karıştırabilirdi. "Sanmıyorum... Ama illaki sorgulayacaktır."
"Tabi sorgular, torunusun sonuçta," dedi Yağmur da. Servise gitmek üzere çıkış kapısına varmadan durmuştu.
Naz dudaklarını çaresizce birbirine bastırırken Yağmur'la vedalaşmak üzere durdu. "Haklısın," diye mırıldanırken her şeyi onların gözünden yaşayabilmeyi çok isterdi. Dedesinin buraya gelip kendisini savunacak kadar büyük bir sevgiden var olmasını özellikle...
"Gidiyorum o zaman ben, servis bekliyor. Tekrar geçmiş olsun Naz." Yağmur elini sallayıp gerisin geri giderken uzaklaştı. Melek de otobüsü gelince binip gitmişti.
Naz diğer öğrencilerin yanına katılıp ayakta beklemeye başladı, kolları önünde birleşmişken hafif esintide saçlarının savrulmasına izin vererek arabaların hızla geçtiği yolu izliyordu yalnızca.
Gözlerini kırpıştırdı çünkü acıyorlardı. Sonra kurumuş dudaklarını yaladı. En sonunda boğazına bir yumru oturduğunda yaptığı tüm bu şeylerin ağlamamak için verilen bir çaba olduğunu fark etmişti. Ancak diğer öğrencilerin arasında bunu yaşamak istemiyordu.
Kendi otobüsü geldiğinde kalabalık arabaya binip ayakta durdu, herhangi bir yere tutundu. Kulaklığını takmayı unuttuğu için üzülmüştü o an, gürültü içinde baş ağrıtıcı bir yolculuk yapmak zorunda oluşu boğazını daha da yırttı.
Neredeyse bir saat süren yolculuktan sonra kalabalık otobüse dayanamayıp daha önceki duraklardan birisinde indi, yürümek iyi gelecekti belki de. Üstündeki ince kıyafetin uçlarını ellerine doğru sündürüp kollarını önünde birleştirdi. Dudaklarını aceleyle kemirirken gözleri farkında olmadan seğiriyor, arada burnunu çekiyordu.
Bu bitmeyecek özlem duygusuyla baş edemiyordu artık... Üstelik yok yere ortaya çıkması canını daha çok yakıyordu. Sadece bir anne, bir baba ve onların çocuğunu görüp hüzünlenecekse belki de evden dışarı hiç çıkmamalıydı.
Kalıplara sıkışmıştı Naz küçük dünyasında, bir matruşka gibiydi sanki. Birini kırıp içinden çıksa başka bir engele takılmadan öteye geçemiyordu. Ve sanki... Kırılan bir duvar bir öncekinden geniş olması gerekirken aksine çok daha dar gibiydi.
Duyduğu en ufak söze bin bir türlü anlam yüklemek onun vazgeçilmeziydi. Bu yüzden Denizhan'ın söylediği söze ağlıyordu.
Eve dönüş yolunda adımları yavaştı. Hızla atılan soluksuz adımlardan farklıydı yürüyüşü fakat yine de soluksuz kaldığını hissediyordu. Normal başlayan bir gün böyle berbat olmuştu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...