En karanlık gecelerin ardında insanı uyanmaya layık kılan bir gün ışığı muhakkak vardı. Bazen sönse ve bazen ışıltısıyla göz kamaştırsa da bu günışığı yaşama aitti. İnişler ve çıkışlar, karanlıklar ve aydınlıklar, acılar ve mutluluklar ayrı ayrı değil; eğer beraberse hayatın ta kendisiydi.
Kendisine açılan yeni bir yolu yürümek üzere hazırlık yapıyordu Naz. Sırtına dökülen kahverengi saçlarını Melek düzeltirken odadaki herkes onu seyrediyordu.
Aslında odanın bu kadar kalabalık olacağını hiç düşünmemişti. Gerçi bir zamanlar düşünecek olsa yine de tahmin edemezdi. Ölene dek yapayalnız kalacağını sanmıştı fakat hayat ona bir şekilde beklediğinden daha fazlasını vermişti işte.
Başını yana eğmiş halde hüzünle kendisini seyreden Mine'ye aynadan bakıp hafifçe gülümsedi. Nil'in elinden tutup onu zapt etmeye çalışırken küçük kız annesinin dalgınlığından faydalandığı esnada çabucak kaçtı ve ablasının yanına geldi. Üstündeki kabarık elbiseye bakmadan Naz'ın gelinliğinin ucuna dokunmuştu korkarak. "Ya ben de bundan istiyorum..."
Ufak parmak uçlarını değdirdiği hali Naz'ı güldürünce kardeşinin elini tutup yere eğildi ve avuç içlerine art arda öpücük kondurdu. "Sen benden daha güzelini giymişsin bebeğim..."
Nil utanç içinde tek omzunu havaya kaldırdı. "Gerçekten mi?" diye ince sesiyle sorarken odadaki kişilerden utanmıştı. "Beğendin mi benim elbisemi?"
"Çok beğendim," dedi kelimeleri uzatarak. Küçük kızın ısrarına rağmen makyajın uzak tutulduğu minik suratını kendisine çekip yüzüne de küçük öpücükler kondurdu. "Sen her giydiğini güzelleştirirsin zaten."
"Ablaaa..." Kıkırtıları arasında geri çekildiğinde gülüşünü çabucak bozup suratını astı Nil. "Keşke babam da beni böyle görseydi!" Arkasına dönüp annesine baktı bu sefer. "Anne babam gelmeyecek mi buraya? Onu çağırmadınız mı?"
Naz ansızın onun konusunun açılmasıyla derin bir nefes bırakıp geri çekildi, hislerini biraz dinlediğinde iyi olduğunu fark etmişti. Artık etkilenmiyordu. O da herkesin sessizliği arasında susan Mine'ye bakarken ondan bir cevap bekledi çünkü babasının şimdi ne yaptığını bilmiyordu. Uzun zamandır ondan hiç haber almamıştı.
"Kızım şimdi-..."
Annesinin konuşmasına izin vermeden yine sızlandı küçük kız. Ayakkabılarını yere vururken elbisesinin eteklini tutmuştu bir de. "Hani babam ablamın da babasıydı? O niye gelmiyor?"
"Nil bunun sırası değil şimdi." Mine yaslandığı yerden kalkıp kızına yaklaştı, onu elinden tutup kendisine çektiğinde bu sefer sesini kısarak bir şeyler söyledi. "Konuşmuştuk bunu seninle, niye sözünü bozuyorsun?"
"Ama..." Nil başını annesinin bacaklarına kapatıp kaçamak gözlerle ablasına bakarken biraz üzgün haldeydi. "Babam ablamın da babası anne, gelsin istemiştim. Biz ikimiz de çok güzel elbise giydik ya, görseydi keşke."
Naz bozuntuya vermeyip gülümsemeye devam etti. Gelin odasındaydı, üstünde kendisini hayal ettiğinden bile daha güzel gösteren bir gelinlik vardı. Bugün, bir yıl önce edilmiş teklifin onu getirdiği düğünündeydi. Evleniyordu, tüm korkularını kenara bırakıp artık kendi ailesini kuracaktı. Geriye bunlardan başka düşünecek hiçbir şey kalmamıştı.
Bu yüzden kalbi hızla atarken bir an önce bu dar odadan çıkmayı diledi, kendi aralarında konuşan arkadaşlarının mırıltıları kulağına yoğun gürültüler halinde ulaştığında göğüs kafesi gümbürdemişti neredeyse. Titrek ellerini Melek'e sararken "Ne yapacağım?" dedi mırıltıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...