Kara geceler, düşünceleri kıskıvrak yakalıyor; sonra bir çöplüğe çöp bırakır gibi zihne dolduruyordu. Tepe tepe dizilen düşünceler, çok zaman geçmeden sanki koku yapar gibi korkuyu doğuruyordu. İşte o zaman arınmak zor oluyordu; o çöplükten kaçmak, pis bir koku gibi yayılan korkudan uzaklaşmak...
Çiçek tüm gece boyu ağlamıştı. Babası başka bir odada horlayarak uyurken kulağına ulaşan ses kesmemişti uykusunu çünkü onun zaten kendi gürültüsü çoktu. Saçlarını geriye itip küçükken güçlükle aldıkları eski, gıcırtılı yatağında sırtını duvara yasladı. Kesik kesik ağlarken ses yapmamaya çalışıyordu ama aslında bağırmak istiyordu.
Islak gözlerinin ardından, yatağın ucunda ufak battaniyesine sarılarak uyuyan Naz'a baktı Çiçek. Gözleri yumuluydu, kollarını iki yana açmıştı ve elleri de yarı aralıktı. Kızının göğsünün düzenli olarak havalandığını görünce gözlerini kapattı. Sıcak bir yaş usulca aşağı inmişti, onu elinin tersiyle silip bir çare düşünmeye çalıştı.
Tarık'a haber vermek istiyordu ama ona ne söyleyeceğinden emin değildi. Babam beni evlendirmek istiyor, kurtar dese sanki tekrar bir araya gelmek istediğini düşünür diye korkuyordu. Artık eski kocasına sığınmak, eskisi gibi yuvaya sığınmak değildi.
Sığıntı fısıltısı döndü aklında. Mecbur kalınan bir sığıntı.
Kendisi bir yola çıksa, kucağında Naz'la nereye kadar gidebilirdi? Her yol bir sona çıkmıyordu sonuçta, sonsuza uzananlar da vardı. Ben yürümeye dayanırım, peki Naz direnebilir mi buna diye geçirdi zihninden. Zaten bir süredir sadece zihninde, kendi kendisine konuşuyordu.
İki ihtimal de riskliydi. Karşısına iyi bir insanın çıkması, babasının onu zorladığı bu evlilikte kızıyla rahat etmesi ufak bir şanstı. Yolda olup kendisine sahip çıkması ise, en sonunda tercihleri yine kendisi yapacağı için diğerinden daha güzel görünen, ufak bir şanstı.
Gitmeliyim dedi gece sonunda. Babası hala horluyordu, gün aydınlanırken onun henüz uyanmayacağını bilse de vakti azalmış gibi hissediyordu. Gıcırdayan yataktan kalkıp ufak odada, dağılan eşyaların arasında volta attı. Sonra gözlerini boyası yer yer sökülmüş duvarda gezdirdi. Orada asılı olan ilkokul fotoğrafındaki ufak Çiçek kendisini gülümseyerek izliyordu.
Küçükken hayaller kurardı: Annemle babam çok iyi anlaşacak, çok param olacak, sevdiğim birisiyle evleneceğim, olursa eğer çocuğum da hiç zorluk çekmeyecek...
İlkokul fotoğrafındaki tebessüm, hayalleri olan bir genç kıza bakar gibi değildi, çamura düşüp yerde kalmış bir kadına atılan alay dolu gülüşe dönüşmüştü birden. Ellerini yorgunca beline yaslayıp gözlerini duvardan, fotoğraftan çekti. Benim de bu hayatta bir yerim olacak. Ben, isteklerimle var olacağım. Mecburiyetten doğduysam da esarete mecbur kalmayacağım. Devamımı kızım getirecek. Hayaller el değiştirecek. Biz büyüyeceğiz ama başkalarının gölgesinde ölmeyeceğiz.
Ellerini, fark ettiği ağırlıkla üstünden çekti. Bu evin çatısı üstüne düşüyor gibiydi sanki. Tekrardan yere dağılan eşyalarını kontrol etti. Hiçbir şeyi kendisine yük edinmek istemediğinden fazlasıyla uzak görünüyorlardı gözüne, birkaç parça eşyasından da o an vazgeçti.
Yanında getirdiği bir el çantası vardı, fazla büyük değildi. İlk önce onun içine kızının kıyafetlerinden bazısını koydu, sonra da kendisininkileri yerleştirdi. Güneşin kızıllığının daha yeni yayıldığı sabah vakti, henüz ne yapacağını bilmediği bir yolculuğa çıkarken bir şeyler taşıyarak yorulmak istemiyordu.
Uyuyan kızını güzelce giydirdi, onun bazen yumuk gözlerini aralayıp etrafa mırıltılarla göz atması ve ardından bir daha uyuması, gitmek üzere olmasına rağmen çok sevimli görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...