Çiçek ve onun kızı Naz. Bir başkasının değil sadece annesinin kızı.
-
Eğer hayat bana bir ev kurmadıysa benim yerim neresi?
Belki de hayat kendini bana hiçbir zaman vermedi.
Ve ben, tohumken çürümüş bir çiçek olarak hiç uyanmadım... Tüm yaşananlar yalnızca bir rüyaydı.
Bir şeyleri yanlış anladığının fikrinden dolayı tüm metanetini kuşanıp merakla babasına döndü Naz. Oysaki bedenini cılız kılan korkuyu yönetemeyeceğini sanıyordu ama "Eymen Bey mi?" diye kısık sesle mırıldanırken pek de şüphe çekmemişti.
Tarık başını aşağı yukarı salladı. "Evet, iş yapmak üzere görüşmeye başladık kendisiyle. Bir akşam yemeğiyle de daha güzel tanışalım istedik."
Rahat bir koltuktaydı, arkasında yastık da onu rahatsız etmiyordu ama kendisini oraya sığdırmayan ya da bedenini dürten bir şey vardı. Hata etmemek için temkinli davranmaya çalışsa da dudaklarının içini kemirirken endişeli göründüğüne emindi çünkü karşısındaki adam, elindeki kan hiç kurumayacak bir katil olabilirdi.
Hatıralar kıvam alıp soğuk bir silaha dönüştü, sonra da ansızın alnına dayandı: Ayıcığının tüylerini okşarken ıslak gözlerini dedesinin üstünde dolaştırıyordu. Koltuktan aşağı sarkan ayaklarını yere basıp ayağa kalktığında tereddütlü adımlarla ilerlemişti yaşlı adama. Yanında bir kişi daha vardı, onunla konuşuyordu. Çatık kaşlar, sürekli karıştırılan saçlar ve sıkıntıyla sıvazlanan alınlar küçük Naz'a iyi hissettirmemişti. İnce sesini "Dede," demek için kullandı.
Hilmi karşısındaki arkadaşının kendisine teselli vermesini dinlerken başındaki eski iş yerinden kalma yıpranmış şapkayı çıkardı ve alnından başlayıp kirli sakalların kapladığı yanaklarına kadar her yerini ovaladı. "Ne olmuş?" diye soruyordu arkadaşı kendisine. Hemen yan tarafındaki torununun seslenişini de duymuyordu. "Durumu ne?"
İçinde büyük bir alevi taşırken "Ölmüş," diye pürüzlü bir sesle mırıldandı Hilmi. "...hastaneye varamadan."
Büyük bir pişmanlık hissediyor olsa da bunu ifade edememişti bir türlü. Başını çevirip televizyonun üstünde asılı duran aile fotoğraflarına baktı. Yüzünde bir gülümseme olmayan karısı, hala küçüklüğünü yaşayan kızı... En ortalarında da kendisinin gençlik hali vardı. O fotoğraftan artık bir tek kendisi vardı.
"Başın sağ olsun abi ya... Adamın durumunu öğrendin mi?"
Naz kendisini işitmeden hala konuşmaya devam eden dedesinin pantolonunu tutup çekiştirdi biraz. "Dede..."
Yaşlı adam aşağı uzanıp pantolonunu çekiştiren ufak eli hafifçe kavradı ve hareket etmesini engelledi. Yerinde kıpırdanıp arkadaşının sorusunu dinlerken defalarca burnunu çekmişti. "Onunki belli değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...