17. Eski Yatak

33.2K 2.1K 151
                                    

Bir gün önce apar topar kovulduğu mahallesine geri döndüğünde, bozuk kaldırımlara bakıp dudaklarının iç kısmını ısırdı. Hiç ağaç olmadığı için çıplak betonların parladığı bir yerdi. Hayatının şimdiye kadarki en büyük bölümünü orada geçirmişti Naz; sokakta bir başkasının bisikletine binmiş, güç bela biriktirdiği harçlıklarıyla bozuk kaldırıma oturup buz dondurmalar yemiş, akşam olunca dedesi çoğunlukla evde bulunmamasına rağmen arkadaşları anneleri çağırınca eve gidiyor diye sokağı o da terk etmişti.

Şimdiyse hisleri alınmış gibi olduğundan, gözleri öylece etrafta geziniyor ama hiçbir sızlama yahut da öfke hissetmiyordu. On yedi yıllık hayatının yükünü tek bir günde tamamen sırtlanmış ve fazla yol alamadan da altında ezilmişti.

Kollarından iplerle bağlanmış bir kukladan farkı yoktu. Ne kadar itiraz etse ve kabullenmese bile bazı şeyler kendi istek ve arzuları haricinde gelişiyordu. Üstelik tam olarak kendisini kapsayarak... Hayatı hakkında bu kadar pervasız kararlar alınması onun büsbütün bir kukla gibi görünmesindendi, oysa tekdüze yaşadığı hayatta mutlu olmasa bile yetinebiliyordu.

Tarık ve Denizhan'la beraber gelmişlerdi. Arka koltuğunda oturduğu temiz arabadan indi. Dün dedesinin külüstürüyle buradan çıkarken dönüşünde böyle bir değişim yaşayacağını bilemezdi. Bu yüzden biraz utanıyordu da. Sokaktan geçen komşuları ona tuhaf bakışlar atarken Mine'nin giymesi için verdiği hırkaya biraz sarınıp yavaşça evine ilerledi.

Perdeler tam da Naz'ın bıraktığı gibi açıktı, içerisi az çok görünüyordu. Yine de oraya bakmayıp eski kapıya giderken arkasını döndü ve babasıyla kardeşine baktı. Onlara henüz alışamamışken bir saniyelik bakışta hemen ardında bulması Naz'da tuhaf hisler uyandırıyordu. Duyulabilecek bir şekilde "Ben şimdi gelirim," dedi. İçeri girmelerini, dış cepheden bile berbat görünen bu eve girmelerini istemiyordu.

Tedirgince hırkanın kollarını sündürdü ve bir süre bekledi. Bunu gerçekten yapmak istediğinden emin değildi. Kabul edilmediği bu evde kalmak istiyordu, oradaki hayatına devam etmek istiyordu. Ve en kötüsü bu evin içinde zihninden geçirdiği düşünceleri geri almak istiyordu. Mesela, babası gelmese de olurdu... Çünkü artık onu beklemiyordu.

Her şeye rağmen titrek ellerinden birini yumruk yapıp kapıyı tıklattı. Bir süre geçip de kapı açılmayınca tekrar tıklattı ve tekrar...

Aradan geçen birkaç dakika sonunda kapı açıldı. Mahmur gözlerini ovalayan dedesiyle karşılaşmıştı Naz. Kendisini gördüğü gibi şaşkınca irileşen bakışlar ilk önce arkasında duran ikiliye çevrildi. Sonra kolaçan etmek istercesine tedirgin biçimde çevrede dolandı. En sonunda torununu, Naz'ı buldu gözleri. "Yav kızım, ben seni dün bırakmadım mı ya? Ne diye geliyorsun sen tekrar?"

Naz olduğu yerde dikleşirken duyduğu sözlerden sonra üzgün bir nefes çekti içine. En azından dün yaşanan her şeyi birer kâbus olarak düşüneceklerini hayal etmişti ama dedesi o kâbusu hala yaşatmakta belli ki kararlıydı. "Eve gelmedim," dedi. "Eşyalarımı almaya geldim."

Dilinden dökülüp bedene bürünen kelimeler içine dokunuyordu. Bir hiç uğruna evinden olmuş ve yine bir hiç uğruna bu evin kapısına dayanmıştı. Pılını pırtını toplayıp bu evin anılarından silinmek için...

"Öyleyse al hadi!"

Ayakkabılarını çıkardı ve sağ adımla içeri girdi, sonra da hep yaptığı gibi çıkardığı ayakkabılarını kenara bıraktı. Terliklerini giyip koştura koştura odasına gitmek istiyordu ama bu sefer kendisine engel olmak zorundaydı. Sakince ilerlerken arkasından gelen adım sesleriyle hemen ardına döndü.

Dedesi içeri girmeye çalışan babasının kolunu tutmuş, gitmesine izin vermiyordu. Geride de Denizhan kaşları çatık halde bekliyordu. Yaşlı adam ikisine de kızgınca bakıp "Hayırdır, siz nereye?" diye kaba bir ağızla sorup sonra hırsla burnunu çekti.

AFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin