Yazarken baygınlık geçirdim neredeyse :')
-
Sınav Günü
Araba taşlı yolların üstünden usulca geçti. Tekerlekler taşlara sürttükçe çıkan kulak tırmalayıcı ses Naz'da çınlamalı bir hâl bıraktıktan kısa süre sonra tamamen siliniyordu. Bir süre daha taşlı yolu gittikten sonra şehri bakış açısına büsbütün sığdıran okula varmışlardı.
Binanın önü fazlasıyla kalabalıktı, öğrenciler aileleriyle sarılıp stres atmak amaçlı sohbet ediyorlardı. Birkaç kişi sanki sınav saatine saniyeler kalmışçasına koştur koştur bahçeye giriş yapıyordu. Naz onların bu acelelerini heyecanlarına verip bakışlarını başka yöne çevirdi.
Arabadan yavaşça indikten sonra kapıyı kapatıp gözlerini çevrede dolaştırmadan, sadece önüne bakarak ilerlemeye başladı. Dünkü oturuma geldiği zaman beklediği boş yere geçip sırtını duvara verdi. Hemen peşinden kendisinden daha heyecanlı görünen babası, Denizhan ve karnı burnunda halde Mine gelmişti.
Naz, Mine'ye minnettardı. Bu yorgun haliyle bile gelmek konusunda diretmişti. Hiçbir yerde yalnız olmanı istemiyorum demişti kendisine. Naz itiraz edecek gibi olduğunda ise sarı tondaki ince kaşlarını havaya kaldırıp çünkü kesinlikle yalnız değilsin diye eklemişti.
Telefonundan sürekli bir şeyleri kontrol eden Tarık "Sınav belgeni aldın değil mi?" diye sordu sabırsız bir sesle. Eli ayağına dolaşmıştı.
Naz parmak uçlarıyla gevşek halde tuttuğu kâğıdı havaya kaldırıp hafifçe salladı. Ve ardından Tarık'tan tuhaf bir uyarı işitti. "Kızım biraz düzgün tut, hava rüzgârlı aniden elinden uçabilir."
"Abla bak mesela sınavda sorarlarsa buna mübalağa deniyor, tamam mı? Sakın unutma." Denizhan babasına göz devirdikten sonra kollarını önünde birleştirdi.
Oğluna ters bir bakış atıp tekrar Naz'a döndü Tarık. "Suyunun kapağını açtın mı? Dün sınav esnasında zorlandığını söylemişsin, hiç haberim olmadı bundan."
"Çok önemli bir şey değildi," diye mırıldandı Naz. Ancak birkaç saniye sonra elindeki su şişesi çekilip alınınca ne olduğunu şaşırmıştı.
Tarık kapağı hiç zorlanmadan açtı ve geri geri. "İşini şansa bırakma, sınavda açmaya uğraşırken elin acıyabilir. Sonra kalem tutarken canın iyice yanar."
Babasının ona uzattığı şişeyi aldıktan sonra dudaklarını hafifçe kıvırarak tebessüm etmişti Naz. "Teşekkür ederim."
Ayağını kaldırıp ritimle yere vururken gülümseyişinin gerisindeki yumruyu gizlice yutkunarak geçirmeye çalıştı, sonra bakışlarını babasının esaretinden kaçırdı. Her şey düzelmiş gibi davranırken bazen zorluk çekse de kavgasız, tartışmasız ve sessiz günler geçirmek aslında iyi gelmişti.
Daha sonra başını yan tarafa çevirip Mine'nin yorgun suratını kontrol etti Naz. "Mine abla dayanamayacaksan beklemek zorunda değilsin," dedi sıkıntılı bir sesle. "Sanki ağrın var gibi?"
"Hayır hayır, doğuma daha var zaten..." Mine, Naz'ı omzundan tutup kendine çekti ve bedenlerini yasladı. Bir eliyle de koluna vurarak ona ufak bir teselli vermişti. "Hem bugün minik kelebeğin değil senin günün, o azıcık daha beklesin."
"Gelmek isterse de hayır deme ama." İsmi henüz açıklanmamış küçük kardeşi hakkında sadece muhatabı Mine olursa konuşabiliyordu. O bebeğin, bir başkasının kızı olduğunu düşünmek böyle daha kolaydı. İşin ucu babasına dolanınca, o zararsız küçük bebek Naz'ın kabuslarını süsleyecek bir canavara dönüşüyordu. Bu yüzden kaçmayı alışkanlık haline getirmişti. Yakında doğacak bir bebekten korkmamak için o bebekten kaçıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...