18. Ölmek ya da Hiç Yaşamamak

31.8K 1.9K 99
                                    

Yıllar önce...

"Sakın çıkmıyorsun dışarı!"

Naz üzerine gelen bağırıştan sonra çıplak adımlarını geriye atıp sırtını yatağına yasladı. Başını söz dinleyerek aşağı yukarı sallarken çok uzun boylu, dev gibi görünen babasına alçaktan bakıyordu.

"Seymen lütfen bağırma..." diye sızlandı Çiçek. Kocasının arkasındaydı, kolunu tutuyordu ama adam onu da silkeledi ve "Kes sesini!" diyerek bir bağırış sergiledi. "Seninle konuşmadık daha!"

"Konuşacak bir şey yok, abartıyorsun şu an..."

"Buna sen karar vermeyeceksin Çiçek!"

Genç kadın, minik kızının korku dolu haline bakıp ıslak gözlerini parmak uçlarıyla temizledi. Her şeye rağmen gülümseyerek onu rahatlatmaya çalışıyordu ama huzursuzluk hızla yayılıyordu odaya.

Kocasının elinde titrek halde bekleyen fotoğraf baktı. Onu çekip almak istiyordu ama ters bir şey yaşanmasın diye susuyordu. "Gel o zaman," diye mırıldandı sonra. "Naz daha fazla korkmasın."

Bunları kızına duyurmamaya çalışmıştı çünkü Naz ufak bedeniye beklediği yerde epey ürkmüş görünüyordu. Üstünde dizlerinde biten beyaz bir elbise vardı. Kol kısımları kurdeleliydi ve o kurdelelerden dolayı minik elleri pek de görünmüyordu. Sabah erken saatlerinde tatlı tatlı ısrar ederek Çiçek'e saçlarını ördürmüştü ve en az bir melek kadar masum görünüyordu o an.

Ancak ela gözlerindeki titreyiş tüm bu masumluğu parçalayan yegâne şeydi. Babası bildiği adama bakarken soğuyor, çocukluğuna dair tüm safiyane duygularını kaybediyordu Naz. Bir ayağını kaldırıp ucuyla yeri ezdi, ellerini de arkasında birleştirdi. "Burada bekliyorum annecim," diye incecik sesiyle konuştuğunda Seymen yüzünü buruşturmuştu.

"İyi edersin," dedi huysuzca. Yıllar boyu bir başkasının çocuğuna katlanmak zorunda kalmak hayatında yaşadığı en acı verici şeylerden birisiydi. Naz'a baktıkça bir zamanlar Tarık'ın Çiçek'e dokunduğu gerçeğiyle yüzleşiyor, aslında onun babası olmak isterken Naz'ı kendine düşman belliyordu. "Sen de çabuk odaya Çiçek!" Son bağırmasından sonra çocuk odasından ayrıldı ve koridorun sonuna ilerledi.

Çiçek de aceleyle kızının boyuna eğilip onun örgülerini okşadı. İki yandan balık sırtıydı ve ucunu da beyaz tokalarla bağlamıştı. Naz'ın güzel görüntüsü karşısında acıdan dolayı gözyaşı dökerken dudaklarını iki yana kıvırdı hemen. "Beni bekle, tamam mı bebeğim? Az sonra geleceğim... Şu an onunla konuşmamız gerekenler var ama konuşmamız bitince buradayım."

Naz çoğu zaman durumu kavrayamadığı için Seymen'e baba diye sesleniyordu ama Çiçek hiçbir zaman bu şekilde ifade etmiyordu hayatlarındaki yerini. Çoğunlukla o diyordu. Çünkü evli olmalarına rağmen onu bir yabancı olarak görüyordu.

"Çok bağırdı ya anne, vurmaz değil mi?"

"Vurmaz..."

Çocuksu bir oyunla dudaklarını birbirine çarpıp garip sesler çıkarttı. Henüz altı yaşında olduğu için o an bazı şeyleri çok çabuk unutabiliyordu. "O zaman çabuk gel, kitap okuyalım. Tilki kuyruğunu geri aldı mı çok merak ediyorum anne. Hem kuyruğu geri nasıl takacaklar ki?"

Akan burnunu çekti, Naz'ın fazla merak içeren sorularına gülmekten de geri kalmıyordu. "Yapıştırıcı sürerler belki," derken sergilediği oyunbaz tavır her şeye rağmen kızı için çabaladığının kanıtıydı. Ona hüznünü belli etmeyi sevmiyordu.

"Bizim kâğıda sürdüğümüz gibi mi?"

"Evet, öyle."

"Ben kapağını açamıyorum ya anne, tilki açabilir mi yapıştırıcının kapağını?"

AFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin