Satır arası yorumlarla destek gösterirseniz çok mutlu olurum 🖤
-
"Geç kalmaktan korkmuyor musun? Ya da karanlıkta tek başına olmaktan?"
Soğuktan kızaran elini montunun cebine soktu ama bu ısınmasına yardımcı olmamıştı. Evine giden karanlık yolda beraber yürürlerken köpeğiyle yürüyüşe çıkmış bir kadının bakışlarını üstüne çekse de onu umursamadan dudaklarının arasından havaya yükselen buharı üfleyerek daha da çoğalttı.
Sonra da burnunu çekip bakışlarını yanındaki Baran'a döndürdü. O da yerde tuttuğu gözlerini ilk önce karşıya doğrultmuş ve hemen ardından Naz'a çevirmişti. Dilini diş etine vurup cıkladı hafifçe Baran. "Korkmuyorum."
"Annen mesela, hiç soruyor mu nerede kaldın diye?"
Naz'ın gözlerinde masumane bir merak vardı. Kirpiklerini hızlıca kırpıyor, gerçek bir cevap bekliyordu kendisinden ancak Baran sadece yalan söylemek istiyordu. Ne var ki bir yalan da bu sorunun en doğru cevabı olmayacaktı. Bu yüzden yapabileceği tek şeyi yapıp kendisine yöneltilen sorudan kaçtı. "Ben geç kalmam," dedi emin bir ses tonuyla.
"Şu an saat geç değil mi yani?" Telefonunun ekranını aydınlatıp sekize gelen saate baktı Naz. Sürpriz parti için yeterince geç mi yoksa henüz erken mi olduğuna karar verememişti. Alelacele geçen bir günden sonra ne hazırladıkları büyük merak konusuydu. İçinden ne renk kek çıkacağı meçhul olan pasta dilimi önüne bırakılacak mıydı? Yoksa yerlere dökülmüş süsler ve patlak balonlar mı karşılayacaktı onu? En önemlisi de yapılan hazırlık ne olursa olsun, hangi renk seçilmişti?
"Benim için geç değil." Aralarındaki mesafeyi kapatıp Naz'a biraz daha yaklaştı Baran. Sokak lambalarının aydınlattığı sokağın bitmesine az kalmıştı ve elinden geldiğince yavaş yürüyordu. "Zaten annem yanımda sen varken kaçta geldiğimi sıkıntı etmiyor," derken başını yere eğip sırıtmıştı.
"Nasıl yani?" Az önce duyduğu şeyden sonra ufak bir tebessümle kaşlarını çattı Naz. "Ben olunca annen niye sıkıntı etmiyor? Dur dur... Annen beni nereden tanıyor ki?"
"Nereden tanıdığını şimdi boş ver," deyip elini ensesindeki saçlara attı, onları karıştırırken "Bir şekilde tanıdı işte," diyerek Naz'ı geçiştirmişti. "Senin inanılmaz aklı başında birisi olduğunu düşündüğü için de sana benden daha çok güveniyor."
Naz'ın gülüşü daha da artmıştı. "Bana güvendiği için demiyorum kesinlikle... Ama annen çok tatlıymış."
"Öyledir." Dudaklarını sabırsızca birbirine bastırdıktan sonra bakışlarını yana doğru kaydırdı Baran. Naz'ın güleç suratına bakarken "Hatta tanışsanız çok iyi anlaşırsınız," demişti bir de.
Omuzlarını hafifçe silkti. "Belki bir gün tanışırız."
"Umarım." Karanlık sokağa bakarken "Senin için saat geç değil, değil mi?" diye sordu Naz'a. Onun bir sıkıntı yaşamasını istemiyordu.
"Normalde olsa geçti," dedi Naz. Aklına dedesi gelince, bu saatte dışarıdan dönse nasıl bir azar işiteceğini düşünmüştü. Muhtemelen yaşlı dedesi endişesini yönetemez ve belki de Naz'ı önemsiyor gibi davranırken onu sözleriyle kırık dökük ederdi.
Dedesinin şimdi kiminle konuştuğunu merak ediyordu. Bir koğuş arkadaşı, yalnızlığa karşı en iyi şeydi. Düşüncelerin girdabına girdiğinde ona kimse yardım edemeyecek olsa da dedesinin en azından sohbet edebileceği iyi birisiyle karşılaşmasını istiyordu Naz. "Ama şimdi çok erken... Ev muhtemelen kalabalıktır ve ben kimseyle konuşmak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...