Mutfağı saran portakal kokusunu derin derin içine çekip mide bulantısından kurtulmaya çalıştı. Alnına düşen saçlarını geri iterken bununla nasıl baş edeceğini bilmiyordu. "Of..." diye sızlandığında ağlamamak için kendisini zor tutmuştu. "Geç artık, ne olur geç..."
İlk başta iyi gelen portakal kokusu bir süre sonra mide bulantısına katkıda bulunmaya başlayınca elini dudaklarına kapatıp boğazına yükselen öğürme hissini sonlandırmaya çalıştı Naz. Bir türlü bitmiyordu, boğazı kasılıyor ve midesindekiler ağzına yükseliyordu.
En sonunda duvara tutunarak mutfaktan ayrıldı ve hole geçti. Elini şiş karnına bastırırken yaşadığı rahatsızlığa rağmen gülümsemişti. "Annecim, şimdi yapmasan olmaz mıydı?" diye mırın kırın konuştu. "Birazcık rahat kalamaz mıydım bebeğim? Hm? Lütfen..."
Artık hiçbir kokunun bulunmadığı yerde nefeslenip kendine gelmeye çalıştı. Gözlerini etrafta gezdirerek başka şeyler düşünmeye çalışırken bunun bulantısına iyi gelmesini ummuştu. Birkaç dakika sonra biraz rahatlayabildiğinde aceleyle odasına geçip üstünü değiştirdi. Saçlarını da tekrar sıkıca toplarken aynadan haline göz atıyordu.
Yan dönüp karnını kontrol etti. Bebeği artık altı buçuk aylık olmuştu ve karnı eski halinden daha belirgindi. Ona dair bir belirti taşıdığı ve bunu rahatlıkla görebildiği için biraz daha mutluydu. İlk başlarda karnı küçük olduğu için acaba içimde gelişmiyor mu, ona iyi bakamıyor muyum diyerek duygusallığa kapıldığı çok olmuştu. Daha sonraları aldığı teselliler biraz yatıştırsa da karnının büyümesini hep heyecanla beklemişti Naz.
Yirmi sekiz yaşındaydı, annesinin öldüğü yaştaydı. Bunu kendisi için bir dönüm noktası hissederken aklına ölümü getirip de kendisini korkutmuyordu ancak bunun tuhaf duygular yaşattığı da bir gerçekti. Sadece bir sene sonra annesinden daha büyük olacaktı. Oysa bir zamanlar Naz, kendisinden hayli uzun, kendisinden çok daha güzel ve kendisinden çok daha güçlü bir kadının minik bebeğiydi. Onun kucağına uzanır, hikayeleri ondan dinlerdi.
Hala annesinin minik bebeği gibi hissetse de yakında hayatına başka bir bebek katılacaktı. Kendi bebeği... Kendi minik, sevilesi, tatlı bebeği. Onu hayal ettiğinde ve ona nasıl anne olacağını düşündüğünde hep Çiçek'i hatırlıyordu.
Kendisine tilkinin hikayesini anlatan, saçlarını ören ve beraber şarkı dinlediği annesini hatırlıyordu. Onun gibi olmak istiyordu, aslında bunu düşlerinde canlandırıyordu. Ben de kızıma kuyruğu kopan tilkinin hikayesini anlatacağım.
Düşünceler içinde saçlarını toplamayı bırakıp elbisesinin üzerinden karnına dokundu. "Acaba kime benzeyeceksin?" diye düşünürken aklında hiçbir surat belirmiyordu. Eşsiz bir şey olacaktı. Alt dudağını ısırıp iç geçirdi yine. "Biraz çabuk gelsen olmaz mı bebeğim? Gerçekten çok merak ediyorum seni."
Sonra bunun iyi bir dilek olmadığına kanaat getirip "Yok yok," dedi hızla. "Çabuk gelme, sağlıkla gel. O bana yeter bebeğim."
İşe ara vereli bir ay olmuştu, aslında biraz zorlasa sıkıntı yaşamadan çalışmaya devam edebilirdi fakat ilk kez yaşadığı bu süreci kendisine ayırmak istemişti. Vaktini çoğunlukla kitap okuyarak, öğrenerek ve rahatlamasına yardımcı olacak şeylerle geçiriyordu.
Baran'ın yanında olmadığı zamanlar kendisine ise Baran'ın annesi ya da Mine eşlik ediyordu. Bugün de alışverişten sonra Zeynep uğrayacaktı yanına.
Tam iki eliyle birden karnını sarıp sağa sola dönerek karnına bakmaya devam ederken kapı çaldı. Naz odadan ayrılıp oraya ilerledi, mutfaktan sızan portakal kokusu tekrar burnuna iliştiğinde yüzü buruşmuştu. Oysaki hamileliğine kadar portakalı çok severdi, bu yüzden bir portakallı kek yapmak istemişti ama bir daha yapacağını sanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...