3 ay sonra
Öğle vaktinin sıcak bir zamanıydı. Eylül ayının henüz soğuğuna geçmedikleri için tepede yerini alan güneş hiç de yalancı değildi, herkesi ısıtıyordu. Ancak odasına çekilmiş olan Naz sadece boğuk bir havayı soluyordu o an. Aralık duran penceresini tamamen açıp başını dışarı uzattı ve arka bahçede oturduklarını bildiği Mine'yle Tarık'ın seslerini dinledi.
Gülüşerek bir şeyler hakkında sohbet ediyorlardı. Araları eskisinden de iyiydi. Naz onların ayrılacağına dair bir korku beslerken hayatlarına sonradan dahil olan Nil'in birleştirmesi sayesinde daha iyi duruma gelmişlerdi.
Minik bebek sadece üç aylık hayatıyla eve taptaze bir soluk olmuştu. Denizhan her gün büyük bir keyifle kardeşinin odasına uğrayıp onu ağlatana kadar seviyor, sonra da hiçbir şey yapmamış gibi oradan kaçıyordu. Mine daha uysal hale gelmişti. Hamilelik hormonlarının ters etki yapacağını düşünürken böyle ılımlı birisine dönüşmesi bir tek Tarık'a yaramıştı. Karısının anlayışlı halinden fırsat bularak onu çeşitli şekillerde sevindiriyor ve olası bir ayrılığı tamamen ortadan kaldırıyordu. Zaten Naz'ın kendisini affettiğini düşündüğü için ayrılmalarına bir sebep kalmadığını düşünmüştü.
Hayat, bu süreçte herkese güzeldi. Naz ise ucundan yakaladığı bir mutluluğu sündürerek ilerlemeye çalışıyordu.
Dirseğini pervaza yaslayıp telefonundan bir şarkı açtı ve ışıldayan güneşi seyrederek onu dinlemeye başladı. Aylar önce bir sabah vakti kendisine mesaj atan Baran sayesinde ilk kez dinlediği şarkıyı artık canı sıkkın olduğu ve bunaldığı her zaman açıp dinliyordu.
Ekranı kapatıp şarkı eşliğinde kuş cıvıltılarını dinlemeye devam etti. Normalde eski evinde olsa şimdi duyacağı tek şey; kapı önünde çekirdek çitleyen teyzelerin gürültüsü, duvara çarpan top sesleri ve çocuk bağırışları olurdu. İnsanların mevsimleri bile çok değişkendi.
Hayatının büyük bir kısmını kulak tırmalayan gürültüler içinde geçirirken burada yaşanan farklı hayat, kaçırdığı şeyleri hatırlatmıştı ona. En çok da bir gürültü bile duyamayan annesini... Hayat herkese aynı şansı sunmuyordu.
Birkaç şarkı ilerleyip geçmişti çoktan. O sırada kapısının çaldığını duydu Naz. Yaslandığı pervazdan geri çekilip "Gel," diye seslendi.
Kapı yavaşça aralandı, sonra Denizhan'ın gülen yüzü göründü. Tüm bedenini içeri soktuğunda ise Naz, minik Nil'le karşılaşmıştı. Üstünde renkli bir zıbın vardı. Boğumlu bacakları abisinin karnına yaslıydı ve kollarını dirsekten büküp ellerini havaya kaldırmıştı. Hala bir kürdan inceliğinde olan parmaklarını açıp kapatıyordu.
Etrafına bakıp bir şeyleri algılamaya çalışan suratı Naz'a döndüğünde ise dişsiz damaklarını göstererek gülümsemişti.
Onu tüm bu gülmelere rağmen kucağına hiç almamıştı Naz. Hayatında ilk kez bir bebeği böyle yakından görüyordu, büyüdüğüne şahit oluyordu. Nil de fazlasıyla sevilesi bir bebekti. Tam olarak Mine'ye çekmiş sarı saçları ve yeşile dönük gözleriyle tatlı bir görüntüsü vardı.
Gülünce kısılan gözlerinden sol taraftakinin altında minik bir gamze çıkıyordu hatta. Beyaz tenindeki o ufak çukura dokunmayı çok istese de bir türlü yapamamıştı Naz. Henüz üç aylık bir bebekten korkmuyordu ancak yanlışlıkla canını acıtıp da insanların bunu bilerek yapacağını düşünmelerinden endişe ediyordu.
"Bak Nil, ablanın yanına geldik," derken eliyle Naz'ı işaret etti Denizhan. "Bizim ablamız, bizim çirkin ablamız."
"Deniz..." Naz hafifçe gülüp telefonunu cam kenarından aldı ve yavaşça onların yanına ilerledi. Sonra ellerini arkasında bağlayıp çekingence sallanırken uzaktan Nil'e bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...