Bazen ağacından kopan yapraklar savrulurdu, çoğu zaman ise insan.
Seçtiği tek zaman sonbahar değildi. Mevsimler ayırt etmiyor, günleri hiç saymıyordu. Bu onun için alışagelmişten de öte bir şeydi. Belli zamana kadar hep sevdiklerinden öteye savrulsa da artık bir noktaya ayak basmıştı. O nokta, yolunu tersine çeviren bir andı.
Bir histi.
Yorgun ve titrek parmaklarını hareket ettirdi ve sonrasında kaldırdı, alnındaki saç diplerini gevşekçe tutup geriye çekerken gözlerini açmakta biraz zorlanmıştı. Elinin ayasını tenine değdirdi, biraz soğuğa mı ihtiyacı vardı yoksa üşüyor muydu pek emin değildi aslında. Kuruyan boğazını rahatlatmak için yutkunmaya çabaladı fakat bu boğulduğunu hissettirdi ansızın.
Baygın gözlerini iyice aralayıp başında bekleyen suratı seçmeye çalıştı. Açık tondaki saçlar, tanıdık gözler ve endişeli surat, Baran'dan başkasına ait değildi. Onun dikkatini çekmek isteyerek "Baran," diye mırıldandı kısık bir sesle.
Bu kısa seslenişinin ardından Baran da öne eğilip karısının yüzüne daha yakından baktı. Az önce doğumdan çıkmıştı ve böyle baygın geçerken zaman, endişelenmeye engel olamamıştı bir türlü. Her ne kadar annesi ve babası bunun normal bir süreç olduğunu söyleyerek rahatlatmaya çalışsa da Baran telaşlıydı. "Bebeğim iyi misin?"
Bebeğim kelimesi Naz'ın zihninde sadece tek bir çağrışıma sebep oldu. Kendi bebeği, kendi kızı. Onu hiç unutmamış fakat yorgunluk yüzünden farkına henüz o an varabilmişti. Dokuz ay karnında taşıdığı bebeği artık dünyadaydı, birbirlerine olan bağlılıkları daha soyut bir hal almıştı. Yanında olmalıydı. "Ela nerede?"
Kollarını açıp bakındı ama bebeğini bulamadı. Bu esnada bilekleri kavranmıştı, sıcak bir dokunuş hissederken yatışan kalbi duruldu ve geriye sakin bir tedirginlik kaldı. "Bebeğimiz nerede Baran?"
"Az sonra getirecekler yavrum, sen iyi hissediyor musun?"
"Hıhı..." Başını diğer yana yatırıp odanın duvarına bakındı. "Ela iyi mi?"
"Çok iyi," derken hemşirelerin söylediklerini tekrar etti hevesle. Gözlerinin içi gülmeye başlamıştı onun da. "Çok güçlü olduğunu söylediler."
Naz alnında tuttuğu elini aşağı indirip gözlerini ovalarken kısaca iç çekti. Hiç sahip olmadığı bir şeyin özlemini çeker gibiydi. Kollarındaki yoğun bir boşluk hissi gitgide büyüdü, artık o ufak bedeni sarmak istiyordu. "Ne zaman gelecek peki?"
Bu masum sorudan sonra Baran öne eğilip karısının alnından öptü nazikçe, canının yakmaktan endişe etmişti. Eliyle yanağını okşadı, tek isteği duygusal geçecek bu sürecin sancısını törpülemekti. "Hemşireler birazdan getirecekler kızımızı, sen şimdi dinlenmene bak."
"Onu beklerken nasıl dinlenebilirim?" Vücudunda seyrek bir ağrı vardı, hareket edebilirdi ama yine de yorgunluktan dolayı buna yeltenemedi. Başını yastıkta yana yatırıp Baran'ın suratına baktı merakla. "Nasıldı Baran? Gördün mü hiç? Kime benziyordu?"
"Fazla göremedim," derken dudaklarını hızlıca ıslatıp usulca nefeslendi Baran. Naz'ın yanına gelmek istediğinde hemşireler onu çabucak götürmüştü ve bu esnada geride kalmış, aileden diğerleri Ela'yı görebilirken Baran yalnızca uzaktan seyretmişti kızını. Yine de beyaz tulumu içinde ufak kıpırtılarla hareket ederken onu artık kollarına alabileceği için heyecanlandığını hissetmişti. Sonra hayranlığını belli edercesine ekledi sözlerine. "Ama uzaktan bile çok güzeldi."
"Yaa..." Dingin bir tebessüm yüzüne yayıldığında gözleri kısıldı Naz'ın. "Keşke hemen gelse."
Baran onun yüzüne düşen saçlarını yavaş yavaş geriye taradı. "Biraz bekleyelim güzelim, gelecek merak etme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Teen FictionBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...