"Ve muhtemelen; gerçek bir kötülük etmediği sürece kızı ondan hiç kaçmaz, hep böyle sığınırdı, saçları okşansın diye."
-
Naz geri kaçmak istediği esnada Seymen de bir adım atıp evin girişinde durmuştu. "Bu iyiliğini unutmayacağım babacım," diye gülerek elini uzatacağı an, Hilmi tişörtünün altına sıkıştırdığı silahı çıkarıp tereddütsüz halde, karşısındaki adama ateş etti.
Kurşunla sarsılan beden henüz yere düşmemişti. Hemen arkasındaki Naz'ın dehşet dolu çığlığını duysa da bir kez silahı ateşledi Hilmi. Gözünü dahi kırpmadan can alıcı yerlere kurşun değdirirken çenesini sıkıca kasmıştı.
Gözleri irice açılan Seymen elini kan sızan deliklere koydu. Hissettiği acıya karşın verebildiği tepki sadece gözlerini irice açmaktı. Daha sonra bedeni bir kez yalpaladı ve çok geçmeden bedeni evin önündeki kaldırıma serildi. Öksürmeye başlamıştı, elini yarasına bastırıyor ve örtünmek için çırpınan kirpiklerini açık tutmaya çalışıyordu ancak bunu başaramadı, bakışlarını derin bir karanlığa daldırdı.
Duyduğu seslerle beklediği odadan aceleyle ayrıldı Mine. Endişe içinde dış kapıya giderken titrek halde duvara yaslanan Naz'a dokundu hemen. "Naz sen iyi misin?" diye haykırdı çünkü ona bir şey olduğunu sanmıştı. Ancak elinde bir silahla bekleyen yaşlı adamın diğer tarafındaki kana bulanmış Seymen'i görünce nefesleri korku değil, hayret halini aldı. "Allah'ım..."
Mahallenin ortasındaki kalabalık artıyordu. Aralarından bir kişi polise haber verirken Hilmi kapının eşiğine oturdu ve boştaki elini alnına yasladı. Kaşları hüzünle çatılmış, yüzü de ağlamaklı halde buruşmuştu. Yerdeki cansız bedeni izliyordu. Kendine verdiği ceza, başkalarına ödettiğinden daha fazla değildi. "Yetmiyor," derken bir gözyaşı döktü ve hemen ardından omuzları hızlıca sarsılmaya başladı. "Yetmiyor..."
Naz tutunduğu duvardan zorlukla ayrılıp dedesinin yanına ilerledi. Gözünün önünde gerçekleşen bu cinayet, küçükken şahit olduğu ölüm kadar can yakıcı olmasa da failin dedesi olmasından mütevellit yüreğinin çevresini bir sıkışma sarmıştı. "Dede," diye kısık sesiyle mırıldandı. Onun kendisini Seymen'e vereceğini sandığı an yaşadığı hayal kırıklığı yerini hissizliğe bırakıyordu yavaşça.
"Uzak dur!" dedi Hilmi başını geriye çevirmeden.
"Bu-..."
Yine bağırarak sözlerini kesmişti yaşlı adam. "Uzak dur dedim sana!"
Evin karşısına dizilmiş insanlardan çoğalan uğultu hiç azalmıyordu. Mine tüm gözlerin üstlerinde olduğunu, bundan dolayı herkesin daha da fazla konuştuğunu görünce Naz'ı kollarından tutup geriye çekti. "Buraya gel Naz, polisler gelecek az sonra... O tarafa yaklaşma."
"Beni ona verecek sanmıştım," diye nefes nefese konuştu. Elini alnına yaslayıp hayretini, korkuyla yükselen beklentisinin nasıl yere çakıldığını ve hüznünü aynı anda belli ederken hızlıca başını iki yana salladı. "Ama dedem onu öldürdü."
Mine, Naz'ı başından tutup göğsüne yasladı. Sarf ettiği kelimelerdeki donuk hisler onu endişelendirmişti. Polis gelene kadar "Tamam, tamam," diyerek Naz'ın saçlarını okşadı. Bu esnada karnında başlayan sancıyı yok saymaya çalışıyordu.
Kolları arasında titreyen bedeni daha sıkı sardı. Birkaç dakika sonra evin önüne gelen ambulans ve polis ekipleriyle tedirginliği artmıştı. Parmaklarını kaşındıran saçlardan uzaklaştı ve Naz'ın suratını kavradı. Suratı yine ıslak haldeydi, gözleri kızarmıştı ve yoğun bir kaygıyla kaşları çatılmıştı. Kendisi de rahatsız hissettiği halde tüm endişesini yutup "Naz hastaneye gitmek ister misin? İyi görünmüyorsun," diye sesini duyurmak için çabaladı. Oysa Mine de iyi hissetmiyordu kendisini. Sancısı geçer sandıysa da bu hengamenin ortasında durulacak gibi değildi hiç
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AF
Novela JuvenilBabası onu terk ettiğinde küçük bir kız çocuğuydu. Annesi öldüğündeyse henüz büyüyememişti. Ona arkadaşlık etmek için yanında bir tek dedesi vardı, o da sevgi konusunda eli çok sıkı bir adamdı. O zor da olsa kendi kendini büyüttü; sonra pahalı ayakk...