| SİNAN |
"Kanka ben patates soyamıyor muyum?"
Emre ne diyorsun amk?
"Soyuyorsun kanka."
"Soyamıyormuşum ama." deyip karşıma oturdu. Ya mısır gevreği yerken rahat bırakın. N'olur ya... "Çok yavaşmışım, bir de kalın soyuyormuşum."
Sana gastronomi oku diyen hocanın...
"Bana gastronomi oku diyen hocanın..."
wtf?
"Ben böyle kafayı yerim ya. Yavaşmışım. Kalın doğruyormuşum. Ben? Görür o." deyip bir kaba patatesleri doldurdu. Eline bir bıçak alıp patates soymaya başladı. Tam karşımda, söylene söylene.
"Evet arkadaşlar, hocası Emre'ye patates soyamıyorsun demiş. Gururunu kırmış çocuğun. O da hırs yaptı patates soyuyor. Buradan hocasına sesleniyorum. Bir daha Emre'yi üzme!"
"Arkadaşlar sözünü bir gün götüne sokacağım." Ata uykulu gözleriyle kapının önünden Eren'e bakıyordu. Eren videoyu kapatıp Ata'ya göz devirerek mutfaktan çıktı. Emre ise mırıldanarak patates soymaya devam ediyordu. Birisi saçlarımla oynamaya başladığında Burak olduğunu anlayıp kafamı geriye attım ve gülümsedim. Gülerek hafifçe alnıma vurmuştu. Emre'yi gösterip "Napıyor bu?" dedi ve yanıma oturdu.
"Kendi haline bırak." deyip gevreğimi yemeğe devam ettim.
"Sonunda çıkacak. Şükürler olsun!"
Enes bağırarak aşağı inip yanımıza geldi. "Bitches ben hastaneye gidiyorum. Geldiğimde alçımın çıkması şerefine parti yapacağız. Şu kazağı da giyemiyorum amk. Yardım edin."
Ata kazağı Enes'in kafasından geçirmişti. Alçıda olan elinden geçirmeye çalışıyorlardı.
"Lan yavaş amk! Yeni iyileşti bir daha çatlatacaksın."
"Kendin giy o zaman." deyip kazağın kolunu Enes'in boynuna dolamıştı ve karşıma oturmuştu. Burak kalkıp Enes'e kazağı giydirdikten sonra tekrar yanıma geldi.
"Bugün bir şeyler yapalım mı?" dedi.
"Parti yapacağız oğlum nereye?"
"Enes bizi sal kardeşim."
"Beni şu günümde yalnız mı bırakacaksınız? İnanamıyorum." Elini ağzına götürüp kafasını sallamaya başlamıştı. "I can't believe."
"Enes!"
Sina bağırdığında yeniden "I can't believe." deyip gitmişti. Sina gitmeden önce mutfağa uğrayıp "Günaydın." dedi. Ata'nın yanağından makas alıp o da çıktı.
Oğuz ve Melih de mutfağa gelmişti. Melih yanıma oturup önümdeki tabağı kendi önüne çekmişti ve yemeğe başlamıştı. Oğuz da onun karşısına oturmuştu. Oğuz ağzını açtığında Melih bir kaşık da ona vermişti.
"Afiyet olsun." deyip ona bakmaya devam ettim. Kafasını sallayıp "Sağ ol." demişti.
"Ata şurdan bir dondurma versene."