Bölüm 8: Karar

8.1K 1.4K 766
                                    

🌙

Kendime gelmem için uyuyup uyanmam gerekmişti.

Uykuya dalmak her zamankinden daha kolay olmuştu. Açık balkon kapısından esen hafif esinti bulutların üstündeymiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Ve bu rahatlıkla uykuya teslim olmuştum.

Uyandığımda ise bir şekilde odanın ışığı açıktı. Nasıl açık olduğunu düşünmemeye karar vermiştim çünkü odaya girip çıkanları düşündükçe kafayı sıyırabilirdim. Tıpkı uyandığımda Ragnor'un nane ve yağmur kokusunun üzerime sindiğini fark ettiğimde kafayı yemem gibi... Kendime itiraf etmem gerekirse bu kokuyu özlemiştim. Bu kokuyu onun boynunun kıvrımından almaya ciğerlerim hasret kalmış gibiydi. Fakat tek bir kelimeyi dilimin ucuna yuvarlamam bu düşünceden tiksinmeme neden oluyordu: Gölge.

Işık altında odaya ilk defa baktığımda ise nefesim kesilmişti. Tek kelimeyle... Muhteşemdi. Cenneti bir oda yapsalar tam olarak buna benzerdi. Fakat beni bu odaya koymadan önce günahlarımla tartılmamıştım. Tartılmış olsam cennetin ininde tanrının uyumama izin vereceğini sanmıyordum.

Oda genişti. Duvarlar açık mavi taşlardan oluşmuştu. Zemin ise  dümdüz, beyaz mermerden oluşuyordu. Bu, uzun zamandır görmediğim mavi gökyüzüne hasret duymama neden olmuştu. Balkon, daha doğrusu dışarıyı gösteren camlar yatağın arkasında kalan duvarı boydan boya sarmıştı. Beyaz bir tülden oluşan hafif perdeler esintiyle birlikte odanın içine savruluyordu. Rüya gibiydi... Güneş aşkına, saraydaki odamdan bile güzeldi.

Şuan dağınık olan yatak ise krem rengi yatak örtüleriyle çevriliydi. Yatağın her köşesinde tavana doğru uzanan direklerden beyaz tüller asılıyordu. Yatağın yanında krem renkli iki komodin vardı. Yatağın karşısındaki duvara dayanmış mavi tonlarında bir kitaplık, içinde ise renklerine göre dizilmiş bir sürü kitap vardı. Odanın girişinde, kapının sağında ve duvara yapışık kalan devasa bir dolap vardı. Henüz açmaya cesaret edememiştim.

Bu yüzden bu rüya gibi odayı Ragnor'un tasarlamadığını düşünmeye çalışarak kitaplığın sağında, biraz uzağında kalan sağ tarafındaki kapıdan içeriye girmiş ve banyo yapmıştım. Tavanın kenarlarını sarmış yuvarlak ışıklar banyoya adım attığım anda yavaş yavaş açılmıştı. İçeride ise beni dehşete düşürecek bir şekilde Güz Krallığında kullandığım saç bakım ürünleri vardı.

Bu kadar araştırılmam, daha doğrusu takıntı haline getirilmem, beni korkutuyordu. Ragnor'u tanıyordum fakat Gölge beni Ragnor'la tanışmadan çok daha önce de tanıyordu. Benim hakkımda ne düşündüğünü, ne medet umduğunu bilmiyordum. Kafam karmakarışık olduğu için kitaplıktan en tanıdık gelen kitabı almış ve ilk sayfasını açmıştım. 

Adı Kanlı Ölüm'dü. Yazarı ise Oldric. Zyre'nin önerdiği bir kitaptı fakat içeriğini Mena'dan öğrenmiştim. Neşeli sesi kitabı okuduğunu söylerken adeta ışık saçıyordu ve silik sesinin hayaleti hâlâ zihnimde yankılanıyordu. "Gölge Krallık'ta Payre soyundan bir ailenin trajikomik hikayesini anlatıyor."

Kitabın adıyla bakışırken düşüncelerden kurtulmaya çalıştım fakat imkansızdı. Zihnime çoktan ilk cinayetini işlemiş, ucundan bir masumun kanı damlayan bir hançer dayanmıştı. Kan zihnimin duvarlarına bulaştıkça düşüncelerim lekeleniyordu. Lekeleri silmeye çalışmak ise kanı her yere yaymamla aynı kapıya çıkıyordu... Her şey şaka gibiydi. Asıl trajikomik olan benim Payre soyundan olmamdı. Doğru bildiğim her şeyin yalan olması gibi... 

İç çekip kitabı kapadım yatağın üstüne bıraktım. Bu kafayla ağır bir kitabı okumam imkansızdı. Her kelimede farklı şeyler düşünüyordum. Ruhum ölüme teslim olmuş ve kitapta kullanılan dili unutmuş gibi kelimeler boş ve anlamsız geliyordu. Odada olanlar kafamı ağrıtıyordu. Her ne kadar güzel olsa da her şeyin bana göre olması sinir bozucuydu. Zihnimde saçlarını kısacık kestirmiş Eleta eline bir kürek aldı ve mezarımı kazmaya başladı. Puslu bir düşünce zihnimin yarıklarını tekrar araladı ve kürek zihnimdeki kadının elinden düştü.

GECE DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin