Bölüm 55: Mektup

5.1K 997 1.4K
                                    

Yine multideki şarkıyla bölümü yazdım... Aklımda bu bölüme uygun sözleri olan şarkı gelmedi. Bölümü okuduktan sonra yabancı şarkı önerebilirseniz çok sevinirim.

Ekleme: Bölüm için şarkı buldum. Alta bırakıyorum sözleriyle birlikte.

[Işığa yalnızca güneş ışığı düşük olduğunda ihtiyacın olur
Ve güneşi, yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin
Ve onu sevdiğini yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın
Kendini mutsuz hissettiğin dönemlerde yüksek olduğunu bilirsin
Yollardan sadece evi özlediğinde nefret edersin
Ve onu sevdiğini, yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın
Gitmesine izin verdiğinde

Camının dibinde bakakalırsın
Ve bir gün bu rüyanın uzun süreceğini umarak
Ancak rüyalar yavaş gelir ve hızlı giderler

Onu, yalnızca gözlerini kapattığında görürsün
Belki bir gün nede olduğunu anlarsın
Dokunduğun her şey elbet bir gün ölecek

Karanlıkta tavana bakaduruyorsun

Kalbinde o eski bilindik boş his
Çünkü aşk çok yavaş gelir ve hızlı bir şekilde gider

Onu, uyuyakaldığında görürsün
Ancak hiç dokunmaz hiç tutmazsın

Çünkü onu o kadar sevmişsindir ki
Derinlere dalmışsındır
Ve onun gitmesine izin verirsin
Ve onun gitmesine izin verirsin
Ve onun gitmesine izin verirsin]

Medya: Rhan temsili. Eleta'nın karanlığını anlamaya çalışıyormuş gibi...

İyi okumalar ♥

🌙

Yeni sabahın ne önceki sabahtan, ne de geceden bir farkı vardı.

Işık huzmelerinin oynaştığı yeşil gözler, ışığın vurduğu yaprakları tarıyor ve zihninde bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordu. Gün aydınlığını yalnızca ışığın miktarını artıyordu. Gece aydınlıktı, gündüz de öyle. Gündüzü farklı kılan şey güneş ışığının göğün içinde yaptığı yansımalardı. Parşömenin üzerinde titreyen bir el tarafından tutulan tüy kalemin çizdiği dengesiz çizgiler gibi düzensiz ışık huzmeleri mavi göğün altında süzülüyordu. 

Bu görüntünün ona güzel geldiği zamanlar olmuştu. Olması gerekenden daha canlı görünen renkler, asla sönmeyen ışık... Tıpkı ilahi bir güzellikte, kutsanmış toprakları andırıyordu. Sanki toprakları ışıkla dalgalanırken onu özel kılan bir şeyler vardı. İçinde taşıdığı ışığı daha güçlü hissediyordu. Kendini diğer krallıktaki insanlardan üstün görmesini sağlayan bir gücü taşıyordu bu topraklar.

Hepsi yanılgıydı.

Parlak renkler, halkın ve bu topraklardaki herkesin kalbini gerçeklere karşı boyuyordu. Geceyi hiç görmeden ondan nefret eden insanlar aslında gecenin, gözleri ne denli rahatlattığını bilmiyordu. Bu Rhan'ın canını sıkıyordu. Adaya gittiği birkaç dakika, Kızıl'ın saçma sapan sorularıyla yüzleşirken gördüğü göğü hatırlıyordu. Ne renkler çok canlı, ne de ışık gereğinden fazlaydı. Bir şekilde o göğün altında, yıllardır içinde dengede tutmaya çalıştığı terazi dengeye varmış gibi hissetmişti.

Dünyanın öyle olması gerekmez miydi?

Bir adım daha attı. Ormanın içindeki kulübesinin etrafına geniş çaplı büyü katmanları çekerken zorlandığının tek belirtisi sıktığı dişleriydi. Yine de zorlanışına aldırmadan bunu tamamlamayı başardı. Kafasını geri yatırıp göğe kısa bir bakış attığında yaprakların ve ağaçların arasında belli belirsiz görünen büyüsünün eserini seçebilmeyi başardı. Yeterince dikkatle bakarsan, ışık doğru açıda yansırsa görebileceğin örümcek ağına benzeyen bir incelikteydi bu eseri. 

GECE DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin