Bölüm 45: Soy

5.8K 1K 708
                                    

Medya: Ragnor

İyi okumalar!

Not: Bir dahaki bölüm eğer oy ve yorum sayısı her zamanki gibi iyi olursa hafta sonu gelecek. Üç bölüm bile atabilirim, biraz canlanın :(

🌙

Koridorlarda ilerlerken indiğimiz merdivenleri de sayarak kaçıncı katta olduğumuzu hesap etmeye başladım.

Nora bir süre sessiz bir şekilde durdu. İndiği her katın tüm koridorlarını geziyor, sonra da bir alt kata daha iniyorduk. Bunun nedenini tam olarak anlamamıştım. Gözlerimi Ragnor'a çevirdiğimde onun da anlamadığını fark etmiştim. Şuan bana verebileceği cevap yoktu. Sadece elinin sıcaklığını benimle paylaşabiliyordu.

Nora merdivenlerden inerken bana küçük bir tablo uzattığında kısa bir an duraksadım. Ardından elimi Ragnor'dan ayırıp elimin iki katı büyüklüğündeki tabloyu elime alım. Nora, yeşil gözlerinde dipsiz bir karanlıkla kısa bir an bana baktı. Ardından tekrar bana sırtını dönüp ellerini belinde birleştirdi. Gözlerimi ondan zar zor ayırıp tabloya indirdiğimde kalp atışlarım hızlandı.

Tabloda kocaman bir aile çizilmişti. Çizimler tablo küçücük olmasına rağmen oldukça detaylıydı. Yüzünde sert bir ifadeyle başında taç olan yaşlı bir adam tahtta oturuyordu. Saçları simsiyah gözüküyordu. Gözleri kısıktı. Tahtın bir koluna dirseğini dayamış, elini de sakalına götürmüştü. Üzerinde omuzlarında bir sürü şey sıralanmış bir cübbe vardı. 

Onun hemen yanında ayakta duran ve çok güzel gözüken bir kadın vardı. Alnına doğru tuhaf bir zincir uzanıyordu. Hayır, hayır. Rünleri alnına taç gibi dizilmiş, saç köklerinde biten rünlere zincir takmış olmalıydı. Kadının dalgalı, uzun saçları vardı. Göz renklerini ayırt etmek imkânsızdı ki muhtemelen çizen kişinin de renklerle ilgili bilgisi yoktu. Üstünde etekleri kabarık bir elbise giymişti ve elbisenin her ayrıntısına çok uğraşıldığı belliydi.

Kalbimin hızlanmasına asıl neden olan şey tahtın önüne ve kenarına oturmuş kişilerdi. Sert yüz ifadesiyle Kral'ı andıran Nor, tahtın önündeki basamakta oturuyordu. Dizlerini birbirine dayamış ve dudaklarını sıkmıştı. Siyah, o zaman da uzun olan saçları oturduğu basamağa deliyordu. Üzerinde diğerlerine zıt bir şekilde bir dans takımı giymişti. Orada durmaktan hiç zevk almadığı her halinden belliydi.

Tahtın bir tarafında Kraliçe, diğer tarafında ise bir oğlanla bir kız vardı. Dalgalı saçları omuzlarına dökülen, düz kaşlı, kocaman bir gülümsemeyle gülen kıza baktım. Gamzeleri vardı ve bu tabloya göre fazla neşeli görünüyordu. Etrafından belli belirsiz bir karanlık yayılıyordu. "Bu kız..." diye mırıldandım. "Gülümseyen..."

"Cyneita," dedi Nora. Sesinde duygudan eser yoktu. "İçinde taşıdığı karanlık her zaman oldukça fazlaydı. Karanlığı bedeninde tutmak için büyü yapardı fakat normal hâli resimde gördüğün gibi. Karanlık etrafından öyle, hafifçe yayılırdı."

Gözlerim kız çocuğunun yüzünde takıldı. Resme ve gördüğüm kadına bakmak bende tuhaf bir his uyandırmıştı. Bu benim annemdi. Beni doğuran kişi. Aynı zamanda Kral'ın yanında sırıtarak, ellerini bellerine koyan kız çocuğuydu. Sertçe yutkunup gözlerimi zar zor ondan ayırdım. Önünde duran ve aralarında en küçük görünen oğlanın omuzlarına ellerini koymuştu. "Bu da Jay olmalı," diye mırıldandım. Dayım. Aralarında en güzel yüze sahip olan oğlandı. Yüzündeki gülümseme çoğu kişiyi çok tatlı yalanlara inandırırdı.

"Her şey resimde gördüğün gibi," dedi Nora düz bir sesle. Kafamı tablodan kaldırıp ona baktım. Hiçbir şey hissetmiyor muydu yoksa duygusuz gibi görünmek için kendini mi zorluyordu? "Babam, Tarrin Payre. Annem, Rese Eve Payre. Ben, Cyneita ve Jay." Derin bir nefes aldı. "Cyneita ile aramızda üç yıl vardı."

GECE DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin