Hilal ve Güney birlikte geçirilen eğlenceli vakitlerden sonra Kurt ve Hera’nın yanından ayrılmışlardı. Kurt, çay dolu kupaları alıp salona inen merdivenlere geldiğinde Hera’yı bahçe kapısının önünde düşünceli bir halde bulmuştu. Kupaları orta sehpanın üzerine bıraktıktan sonra dalgın bir şekilde bahçeyi izlemekte olan genç kadının yanına doğru ilerledi.“Güzelim... İyi misin?” diye sordu Kurt.
Hera bakışlarını bahçeden ayırıp genç adamın gece mavisi gözbebeklerine “İyi... İyiyim neden sordun ki canım?” diye sordu.
“Onu düşünüyorsun demi? Babanı?”
Hera “İstem dışı gelişen bir durum... Ne kadar istemesem de gördüğün gibi işte” diye mırıldandı ve konuyu değiştirmek adına devam etti. “Çay mı demledin?”
“Sıcak sıcak içimiz ısınır dedim”
“Çok iyi yapmışsın” diye mırıldandı Hera tebessümle. Kurt’a ne kadar fark ettirmemeye çalışsa da ondan saklanmayı başaramadığı için genç adam her şeyi farkındaydı; genç kadının içinden geçenleri bile... Koltuğa oturup bacaklarını topladı Hera. İçi sıkılıyordu aslına bakarsan kalbi bir mengenenin arasında kalmış gibi hissediyordu, böyle hissetmesi çok normaldi belki de... Bunu bile bilemiyordu ki şimdi, gün değil ay değildi geçen zaman tam tamına babasız geçen on senenin günahı çökmüş omuzlarına... Hem de fazlasıyla...
“Çayın buz gibi oldu, dokunmadın bile” diye mırıldandı genç adam şefkatle.
“Canım pek istemiyor” diye mırıldandı. “İçmesem olmaz mı?”
Kurt “Olur tabi istemiyorsan içme” diye karşılık verirken ellerini uzatıp Hera’nın elleriyle buluşturdu, eğilip avucunun içine minik öpücükler bıraktı.
“O adamın canına okumak istiyorum seni böylesine kırıp üzdüğü için” diye mırıldandı ve biraz duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti. “Ama bana düşen seni böyle üzgün izlemek olmamalı... Ben seni böyle görmekten nefret ediyorum... İyi ol istiyorum”
Hera gülümseyen şefkatli bakışlarını genç adamın mavi gözlerinde gezdirdi. Sol elini genç adamın sol yanağına dokundurduğunda göz çukurundan aşağı bir damla düşünce acele etmedi izlerini silmek için.
“Kızımız... Kızımız çok şanslı olacak... Biliyorum”
“Oğlumuzda ilk aşkını doğar doğmaz bulacak... Biliyorum... Onu kalbi çok güzel kadın sevecek” diye mırıldandı Kurt gülümseyerek.
Hera “Kızımız onu tüm kötülüklerden canı pahasına koruyacak bir adama âşık olacak ve o da benim gibi çok şanslı” diye fısıldadı içini ısıtan aşkla gülümseyerek. “Seni çok seviyorum”
“Bende seni çok seviyorum”
İki aşığın dudakları aşk ve tutkuyla birbiriyle buluştuğunda etrafındaki hiçbir şeyin bir önemi kalmamış gibiydi. Genç adam, genç kadının kalbine bir su misali merhem oluyordu.
“Şu birkaç gün nasıl geçecek bilmiyorum... Seni gelinlikle görmek için sabırsızlanıyorum desem” diye mırıldandı Kurt heyecanla gülümseyerek.
“Koskocaman bir üç gün var beni gelinlikle görmen için, daha bende seçmedim ama”
“Dünyanın en güzel gelini olacağına eminim... Her zamanki gibi seni gördüğüm de nefesim kesilecek... Nefes almayı unutacağım” dedi Kurt gülümseyerek.
“Damatlığı hala benimle seçmek istediğine emin misin peki?”
“Eminim tabi... Yüz ifadelerini her gördüğümde seni durmadan öpebilirim”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ İNTİHAR
RomanceSiz hiç masmavi okyanusta esarete mahkûm olduğunuzu hissettiniz mi kalbinizin en derinlerinde? O hissetti, tutsak kaldı o gözlere, o tene, o adama, Kurt'a; kocasının abisine. Kurt, masallara inanmayan bir adamdı fakat unuttuğu bir şey vardı aşk masa...