Az az ölüyoruz hergün yağmurdan, havadan bahseder gibi...Cahit Zarifoğlu.
Hayat gerçekten çok acımasız, seni anlamayan bir oda dolusu insan yığını ile dolu. Derdini söyleyemezsin öyle herkese içinde tutman gerekir çoğu zaman, zamanla o dert seni kurumuş bir toprağa çevirir, dinleyenin yok nasıl olmayasın kuru toprak, seni anlayan yok yalnızsın sadece sen ve seni yaradan ile birliktesin tıpkı benim olduğum gibi. Ne derdimi anlatacağım biri oldu şu zamana kadar nede ağladığımda başımı yaslaya bileceğim bir omuz. Tektim hayatın acımasız rüzgarı beni nereye savurduysa oraya savruldum, tıpkı şu an olduğu gibi.
Mimiklerimi oynatmadan ruhsuz bir şekilde önümde dikilen genç adama bakmaya devam ettim. Biçimli kaşları, toprak rengini anımsatan gözleri, sağ gözünün altındaki ben yüzüne ayrı bir ahenk katıyordu, düzgün burnu ve doğun dudakları o ahengi tamamlıyordu. Benim aksime o karşısındaki duvara bakmaya devam ediyordu.
"Beni görmeyi çok isteyen birisi var öyle mi?" dedim şaşkınca. Evet şaşırmıştım çünkü beni o hapis olduğum evdekiler dışında fazla insan tanımazdı , kimdi bu kişi?. Toprak rengini anımsatan gözlerini benim mavilerime indirip, tek kaşını kaldırarak konuştu.
"Evet, seni görmek istiyor." Dedi. Düz bir sesle.
"Kim?, Nereden bileyim beni kandırmadığını" Bir an bu adamın beni kaçırma ihtimali geldi aklıma hadi ama bu hiç adil değil ben daha yeni kurtuldum o hapishaneden, bırakında kabuk bağlamış kanatlarımı iyileştireyim biraz.
"Korkma seni kaçırmak gibi saçma bir girişime girecek kadar işsiz değilim ayrıca kim olduğunu öğrenmek için benimle geliyorsun" kullandığı emir kipi beni şaşırmıştı, tanımadığı bir insana emir vererek konuşmaması gerekirdi.
"Hayır, gelmiyorum" dedim kaşlarımı çatarak.
"O gün gelmek için arabanın peşinden koşan kız şimdide gelir bence" sinirle kaşlarımı çatmayı sürdürdüm. Neden ikide bir o günü hatırlatıyordu. Benim Cevap vermemi beklemeden az ilerideki siyah arabaya yürümeye başladı. Yağmur tekrardan beni ıslatmaya başlayınca hayretler içinde ona baktım. Onunla gideceğimi düşünmüyordu değil mi? yo yo bayağı düşünüyordu, çünkü şu an az ileride vücudunun yarısını bana dönerek konuşuyordu.
"Eğer o oturduğun yerden kalkıp şu arabaya binmezsen seni o arabaya sürdürerek bindiririm" dediği şeyle sertçe yutkundum, halbuki hiçte o dediğini yapacak bir adama benzemiyordu. Sağ kaşı kalkık bir şekilde bana bakmaya devam etti, beni ürkütüyordu. Oturduğum yerden yavaşça kalıp ona doğru yürümeye başladım, içimdeki ses 'korkma en fazla öldürür seni' diyordu dediği şey gözlerimi devirmeme neden oldu ondan fazlası olamazdı zaten.
Arabanın yanına geldiğimizde ona baktım elindeki şemsiyeyi kapatıp arka koltukların üzerini düzgün bir şekilde bırakıp, üstünün ıslaklığını umursamadan sürücü yerine oturdu. Tereddütle kapıyı açıp arabaya binene kadar bana bakmamıştı. Ellerimi birleştirip dizlerimin üzerine koydum ardından sessizce arabayı çalıştırmasını bekledim.
"Kemerini tak" dediği şeyle başım otomatikman ona dönerken o çoktan arabayı çalıştırmıştı. Dediğini yapıp kemeri taktıktan sonra ellerimi tekrardan birleştirip dizlerimin üzerine koydum. Korkuyordum, hiç tanımadığım bir adamın adamın arabasındaydım, beni nereye götürdüğünü bile bilmiyordum.
"Oradan kalkmasaydım beni gerçekten sürükleyerek mi bindirecektin arabaya?" Diye sordum bir anda, düşündüğüm şeyden tamamen alakasız bir şekilde, göz ucuyla ona baktığımda kaşlarımı çattığını gördüm.
"Hayır "Sesindeki soğukluk gerçekten beni ürkütüyordu, daha fazla soru sorup sormamak arasında kalsam da çenemi tutmanın daha mantıklı olduğuna kanât getirip susmayı seçtim.
#######
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHİR
General FictionMutlu musun.?" Diye konuştu titreyen sesiyle, Islak kirpiklerimle ona bakmaya devam ettim. "Mutlusun tabi sen bir tek benim yanımda mutlu olamadın." Beni öldürmek ister gibi söylediği kelimeler nefessiz kalmama neden oldu. Gözyaşlarım usul usul yana...