Keyifli okumalar...Gözlerimdeki yaş gitmiyordu, ben istesem de gitmiyorlardı. Acıyla harmanlanmış şu hayatımda beni yalnız bırakmayan tek şey gözyaşlarımdı. Kimsenin gözyaşlarımı görmeyişi, duymayışı onların akmasına sebep oluyordu. Babam yanımda olmadan da canımı yaka biliyordu ruhumda ve bedenimde bıraktığı izler bunun kanıtıydı. Keşke bir kez de o farkına varsa canımın yandığını demeden edemedim içten içe. Babamdan görmediğim o şefkate hangi yoldan giderek ulaşa bilirdim.? Verir miydi bana bunca yıl mahrum ettiği o sevgiyi.? Içim de ki hüzünle istem dışı tebessüm ettim, bu saatten sonra verse de ben almazdım o sevgiyi. Ben'de bıraktığı o hüzün o acı istesem de gitmezken bir de hiç tatmadığım o sevgiyi ekleyemezdim yanlarına.
Ali itinayla yanık elime pansuman yaptıktan sonra açımın dinmesi için ağrı kesici vermişti ama elim hâlâ sızlıyordu.
"Gerçekten çok zekisin sana topa tutma dediğim halde topa tutman...bravo." Sesindeki hafif kızgınlığı fark ettiğimde oturduğum koltuğa daha da sinerek sessizce konuştum.
"Refleks olarak oldu." Derken elimdeki sargı bezini inceliyordum.
"Ula bu kizin eli nasul böyle fena yandi.?" Asiye hanımın hemen karşımdaki koltukta bana bakarak konuşmasıyla başımı ürkekçe kaldırıp gözlerimi salonda gezdirdim, sanki suç işlemişim gibi.
"Boş ver babaanne boş ver." Dedi Ali erkeksi kalın sesiyle.
"Eyi bakalum öyle olsun, ben öğlen uykusuna yatacağum ikindi ezanu okununca haber edun ba." Diyerek bastonuna dayanarak oturduğu yerden kalktı.
"Ula Ali yardum et çıkamayurum merdivenleri." Başını sallayıp oturduğu yerden hızlıca kalkıp babaannesinin yanına gitti.
"Açıyor mu çok." Sema'nın bana çekingen gözlerle bakmasıyla tebessüm etmeye zorladım kendimi, elimdeki sizi buna pek imkan vermiyordu, başımı olumlu anlamda sallayarak konuştum.
"Açıyor." Sesimdeki ağlamaklı tını bunu zaten kanıtlar gibiydi.
"Ağrı kesici birazdan etkisini gösterir." Başımı sallayarak onu onayladım, Sema yavaşça oturduğu yerden kalkıp sevecen sesiyle konuştu.
"Ben Ayşe hanıma bir bakayım." Diyerek yanımızdan ayrıldı.
Buğlem elindeki boyama kalemleri ve defteriyle salona girmesiyle başımı ona çevirdim, bana doğru gelip önümde durdu.
"Özür dilerim eğer ben oyun oynamak istemeseydim elin açmazdı." Dudaklarını üzgün bir şekilde büzerek konuşması kendimi suçlu hissetmeme neden olmuştu, benim hatam yüzünden kendisini suçluyordu. Sol elimi kaldırarak omuzunun üzerine düşen siyah saçlarını geri açıp konuştum.
"Senin bir suçun yok ki, hem elimde acımıyor." Dedim tebessüm ederek.
"Gerçekten mi.?"
"Gerçekten." Dedim başımla onaylarken.
"O zaman benimle boya yap! hem elin acımaz." Çok tatlı bir konuşması vardı, yüzümde oluşan gülüşü engelleyemeyerek konuştum.
"Peki yapalım." Ellindeki boyama defterini ve boya kalemlerini hemen önümdeki orta sehpaya koyup yere oturdu.
"Gelsene hadi." Oturduğum yerden kalkıp Buğlem'in yanına bağdaş kurarak oturdum.
"Bak şimdi sen bunu boya bende bunu." Bana uzattığı kalemi alıp gösterdiği yeri boyamaya başladım.
"Sarecim sana kolay gelsin Buğlem boya yapmaya başlayınca saatleri alır haberin olsun." Hüma bana sırıtarak salondan ayrılırken en fazla bir saat sürer diye içimden geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHİR
General FictionMutlu musun.?" Diye konuştu titreyen sesiyle, Islak kirpiklerimle ona bakmaya devam ettim. "Mutlusun tabi sen bir tek benim yanımda mutlu olamadın." Beni öldürmek ister gibi söylediği kelimeler nefessiz kalmama neden oldu. Gözyaşlarım usul usul yana...