Ateş, insan kalabalığının oldukça az olduğu bir köşeye geçip, beni beklemeye başlayınca yanına hızlı adımlarla gittim. Palmiye ağacına yaslanmış beni bekliyordu. Neredeyse ilk defa gördüğüm ciddi bir ifadeyle duruyordu.
"İyi misin?"
"İyiyim. Seninle bir şey konuşmak istiyorum."
"Dinliyorum." elaların da bir sürü ifade vardı.
"Belki dramatik bulabilirsin ama bunu seninle paylaşmak istiyorum, beni daha iyi anlayabilmen için."
"Elbette, sıkıntı yok."
"Babam üniversite 2'de iken, annem daha yeni başlamış üniversiteye. Babam, annemi ilk defa fakültenin bahçesinde görmüştü. Annem, güzel bir kadınmış ama güzelliğinden çok zarifliği dikkat çekermiş. Babam hep annemi kocaman bir kalabalığın arasından gördüğünü ve hareketlerinde ki zariflikten gözlerini alamadığını söyler."
Meraklı bir biçimde dinlemeye başlamıştım. İlgimi çekmişti.
"Yıllarca sadece bakışmışlar. Annem, utandığı için, babam ise sevdiği olabilir düşüncesiyle yanına gitmemiş. Birbirlerinin adlarını bile bilmiyorlarmış. Babam son sınıfa geçene kadar birbirlerini her gördükleri yerde bakışlarını birbirlerinden çekemiyorlarmış. Bir gün babam, fakültenin arkasına insanlardan uzak kafa dinlemek için gitmiş. Annem ise o gün bir tanıdığını kaybetmiş. Dedem eğitime çok önem veren bir adam olduğu için her şeye rağmen annemi okuluna yollamış. Annem bir köşede sessizce ağlarken babam çimlerin üstüne, annemin yanına, oturmuş. Yine hiç konuşmamışlar. Babam sadece temiz bir mendil vermiş.
Babamın hep yanında taşıdığı işlemeli bir mendil vardır. Babaannesi adının ve soyadının baş harflerini işlemiş beyaz mendile. Annem mendille bile zarifçe gözyaşlarını silmiş. Babam hiç tanımadığı bu kadının acısını almak istemiş. İnci gibi süzülen damlalar nedensizce kalbini yakıyormuş. O gün sadece annem 'Acı geçer mi?' diye sormuş. Babam ise 'Geçmez. Hiçbir zaman acı geçmez, sadece alışırsın.' diyerek cevap vermiş.
Bir kaç hafta sonra, bu sefer babam aynı yerde kıpkırmızı gözlerle kendini tutmaya çalışıyormuş. Yine bir tesadüf sonucu bir araya gelmişler. Babamın çok sevdiği bir dostu trafik kazasında vefat etmiş. Fakültenin arkasında gelen telefonla öğrenmiş bunu. Bacaklarında derman kalmayınca da çimlere çökmüş. Annem yanına çökünce bu sefer o kendi adının yazılı olduğu mendili uzatmış. Bizzat kendisi işlemiş annem adını. Bu sefer babam sormuş aynı soruyu ama annem farklı bir cevap vermiş. 'Geçer elbet. Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer.' deyince, babam bir anda her şeyi unutmuş. Babamın anlattığına göre o an her şey anlamını yitirmiş. Severek okuduğu Oğuz Atay'ın kitabından annemin yaptığı bu alıntı, babam için her şeye bedel olmuş.
Ufak bir tebessüm ile 'Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.' o anda annem için her şeye bedel olmuş. Utanarak kalkıp gitmiş annem. Sonra ki günlerde birbirleriyle neredeyse köşe kapmaca oynamışlar. Annem, babamı her gördüğünde kalbi deli gibi çarpmış ve çok korkmuş bu duygudan. Hiç tanımadığı bir adama karşı böyle hissetmek onu delicesine korkutmuş. Babam ise bu his ile çok mutlu olmuş, yıllarca hazineyi arayan korsanın en sonunda bulması gibi mutlu olmuş.
Babam mezun olmuş ama türlü türlü bahanelerle kendini üniversitede bulmuş. Annemin de mezun olmasını beklemiş. Annem son ödevini de teslim etmenin rahatlığı ile fakültenin arkasına gitmiş. Babam elinde bir buket kırmızı lale ile gelmiş. Annem kırmızı lalenin 'seni seviyorum' demek olduğunu bildiği için utanmış. Babamda bu anlamı için almış zaten kırmızı laleleri. Ardından annemin zihnine kazınan şu sözleri söylemiş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Ficção GeralHer şey o kadar karmaşıktır ki bazen çözmek yerine kesip atmak istersiniz. Bazı hayatların içinde yalan o kadar çoktur ki gerçeği bulamazsınız. Bazı gerçekler vardır ki kanı aktıkça akar, öldürene kadar durmaz... _*_ Alıntıdır_*_ Yala...