Gözlerimi rahatsız eden ışık yüzünden gözlerimi araladım. Karşımda yatan adamın yüzünü incelemeye başladım.Yüz hatları çok keskin olmasa da ona yakışacak bir derecedeydi. Esmere çalan teni ise Güneş'in hafif bronzlaştırması gibiydi, o ince ayarda. Kahvenin açık tonlarında ki düz saçları beyaz yastıkta parıldıyordu. Karakteristik bir burun ona çok yakışmıştı. Çenesinde ki gamze ise bir sanatçının eserine yaptığı son dokunuşlar gibi idi.
Gözlerini zorlukla açtığında gülümsedim. O buz mavisi gözler ise sanatçının eserinde ki en göz kamaştırıcı kısımdı. O da bana gülümseyince aklıma dün gece geldi. Bana içini döktükten sonra bir kelime bile konuşmadan sessizce birbirimizin dertlerini dinlemiştik. Bazen konuşmak bazı şeyleri anlatmaya yetersiz kalır. Bazen siz susunca da sizi anlayabilecek insanlar ararsınız. Dün gece biz bulduk.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra ben ikimize de kahve yapmak için mutfağa geçtim. Arkamdan da onun geldiğini duymuştum ve şuan beni izlediğini de biliyordum. Kahve makinesi ötünce iki kupaya da bölüştürüp birini ona uzattım.
Matteo masaya oturunca bende kalçamı tezgaha yaslayarak yönümü ona çevirdim. Bir elimi de tezgaha yaslayıp destek alıyordum.
"Çocukluğun nerede senin Regina? Anlattıkların, şuan ki duruşun bende çocukluğunu kaybetmişsin hissini uyandırıyor." yine yüzümde kırık bir gülümseme oluştu.
"O his doğru... Ben hiç çocuk olmadım... Ben hiç uçurtma uçurmadım mesela, hiç oyuncağım olmadı, hiç boyama yapmadım, hiç masal anlatanım olmadı, hiç kabus gördüğümde annemlerin yanında uyumaya gitmedim, hiç bana bisiklete binmeyi öğreten olmadı, hiç düşünce ağlayarak birinin yanına gitmedim, annem hiç saçımı örmedi, hiç okula anne babam götürmedi.. Beni çok zor yetiştirdiler.
Kendi kendime yetmeyi öğrettiler. Aileme bağlanmamam gerektiğini öğrettiler. Bazen diyorum ki keşke kaçırıldığım zaman beni öldürüp bir köşeye atsalardı. Ne biyolojik ailem ne de manevi ailem hiçbiri bana çocuk gibi davranmadı. Beni bir savaş robotu gibi yetiştirdiler! Onlara bağlanır isem bir gün beni onlarla tehdit ederlermiş! Sıçtığımın işine bak!
Ben çocuk olmadım! Ben ailem var iken aile sevgisini görmedim! Ben ağabeyimi kaybettim! Beni insanmışım gibi seven, beni ben olduğum için seven kişiyi kaybettim! Anlıyor musun?"
Duvara fırlattığım kupa parçalanarak yere düştü.
"Beni böyle fırlattılar. Baktılar parçalanmıyor, bir iki çatlağım oluyor diğer duvarlara da fırlattılar!"
Sesim artık bütün evi inletiyordu.
"Benim ağzıma sıçtılar! Ama bir kez bile karşı gelemedim."
Nefes alış verişlerim artık çığır açmıştı. Sanki soluksuz gibi çok hızlıydı ciğerlerim.
"Regina gel, sakin ol."
"Nereye sakin olayım?! Ben yoruldum! Bu sıçtığımın hayatını sürdüremiyorum ama bırakamıyorum da! Neden onu da bilmiyorum."
"Çünkü sen her şeye rağmen aileni seviyorsun Regina."
"Sevgime sıçayım."
"Gel bahçeye çıkalım."
Başımı delicesine iki yana salladım.
"Ben yoruldum Matteo. Dayanamıyorum."
"Ben sana yardım edeceğim. Ben seninle birlikte yürüyeceğim. Yapamadığın her şeyi yapacağız ama önce şu evden bir çıkalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ
Fiksi UmumHer şey o kadar karmaşıktır ki bazen çözmek yerine kesip atmak istersiniz. Bazı hayatların içinde yalan o kadar çoktur ki gerçeği bulamazsınız. Bazı gerçekler vardır ki kanı aktıkça akar, öldürene kadar durmaz... _*_ Alıntıdır_*_ Yala...