8.Bölüm: 2.400 Saniye

2.2K 1.7K 293
                                    

8.Bölüm: Gözlerimi cama çevirdiğimde güneşin batıyor oluşunu gördüm. O filmlere konu olan gün batımı. Aşıkların yakalamak için saatlerce beklediği o ihtişamlı ölüm. Ama bilinmiyor ki ihtişamıyla doğanlar ancak güzel bir ölümü hak eder. Güneşin doğuşu batışından daha güzeldir. Tıpkı ayın bulutların ardından görünmesi gibi...

"Açılan kapının sesiyle irkildiğimde Bulut'un kucağımda uyuduğunu fark ettim. Hızlıca doğrularak üzerine battaniyeyi örttüm. Hemşirenin görmemesini umut ederken doğrularak sırtımı arkaya yasladım. Doğal görünebilmek için komodinin üzerindeki telefonu hızla alıp ekranı açtım.

Can mesaj atmıştı. Gece 03.45...

"Uyuyor musun?"

Uyku tutmazsa onu da uyandırabileceğimi söylemişti. Yaklaşık yarım saat sonra tekrar yazmıştı.

"Çıkar gözlerinden umursamaz bakışları, kırık kalp gösterilemez fakat dudaklara dökülebilir acısı..."

Güzel cümleleri sadece güzel kalpler kurabilirdi. Ağlarken de gülebilirdi insan. Yağmurlar güneş varken de yağabilirdi. Acı hislerin belki en kuvvetlisi, belki en hissedilmek isteneniydi. Bütün cümlelerimi okuduğum kelimeler için silmeyi başarmıştım. Hemşire yavaş adımlarla yanımdaki komodine yöneldi. Çekmecelerden çıkardığı serumu görünce direnmek için dudaklarımı araladım.

"Sürekli serum mu takacaksınız?"

Başını hayır anlamında iki yana sallarken koluma dokunup damarı bulmaya çalıştı. Boğazımı temizleyerek cevap vermesini istediğim sırada bakışlarını gözlerime çevirerek konuşmaya başladı.

"Vitamin alman gerekiyor, sürekli olarak bunu kullanmayacaksın. Ama günde bir kez takmak zorundayım."

"Anladım, doktor ne zaman gelecek?"

Farklı konulara girmek isterken kolumda hissettiğim ince sızıyla başımı yana çevirdim. Derin nefes almaya çalıştım. Camda yağmur damlaları kurumuştu. Dün geceki manzara aydınlığa kavuşunca yok olmuştu. Ama her günün sonunda karanlık çökecek ve ben yine izleyecektim. Bunun hayalini kurarak zamanı geçirecektim.

Hemşire serumu takıp odadan çıktı. Bulut battaniyenin altında sessizce beklerken onu kucağıma aldım. Daha sonra tek elimde Can'a cevap yazmaya çalıştım.

"Uyumuştum, günaydın."

Gönderdikten sonra onun gibi bir cümle kurmak istedim. Başımı geriye atıp gözlerimi kapattım. Daha sonra dudaklarımdan fısıltı eşliğinde cümleleri söylerken unutmak artık korkum değildi.

"Çıkar mı zihnimden güzel cümleler. Korkuyla tutunabilir miyim uçurumda, denizin maviliğini geceye aktarabilir miyiz? En azından hatıralarımda..."

Doğrulup ekrana baktım. Yazmak isterdim, ama onun kadar güzel olmadığını düşünerek bekledim. Bulut kucağımda kıpırdanırken hafifçe gülümseyerek tekrar yazmaya başladım.

"Bulut yanımda."

Beklediğim gibi hemen görmedi. Zaten bunu beklemek biraz da gereksiz olmuştu. Telefonu kenara koydum. Üzerimi değiştirmek istiyordum. İyice karışmış saçlarımı düzeltmek, bunlar basit şeyler olarak görünüyordu ama kolumda beni huylandıran küçük iğneyle yapamazdım. Beklemek yapmak zorunda kaldığım bir şey halini aldığından beri yeni şeyler yapmaktan korkuyordum.

Düşüncelere daldığım sırada komodinin üzerinde çalan telefonla irkildim. Orada olduğundan haberim bile yoktu. Hafifçe uzanarak aldım. Açıp karşı tarafın konuşmasını bekledim. Bir kadın sesi cevap vermemi beklemeden söylemesi gereken her şeyi bir çırpıda bana aktardı.

Bulutların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin