24.BÖLÜM: GÖKYÜZÜ

1.2K 1K 114
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




24.Bölüm:"Sadece filmlerde yaşamak istediğim bir tarafım varken, acının doruk noktasını yaşatan repliklere dayanamayacağımı bildiğim halde hayranlığımı gizleyemiyorum. Tenime değen yağmur damlalarının buluta ettiği ihaneti unutup evrene sunduğu manzarayı izliyorum. Ben unuttuğum sözleri olması gerektiği gibi kazıdıktan sonra zihnime, her şey yoluma girmeye başlayacaktı..."

Beni kucağında odaya doğru çıkarırken neden direnmediğimi bilmiyordum. İstesem de karşı koymaya gücüm yetmeyecek gibiydi. Sanki felç olmuştu vücudum. Bedenim kıpırdamamaya yemin etmiş gibi ihanet ediyordu ait olduğu ruha. Kapanan gözlerim bile ağlayışlarıma engel olamazken yanan canımı tarif edemezdim. Uyanık olsam da açmadım gözlerimi. Merdivenleri çıkıp beni yatağa bıraktığında yavaşça üzerime yorganı çekti. Ayakkabısının zeminde bıraktığı sesten kapıya doğru ilerlediğini anladım. Çıktığında gözlerimi açıp kilitleyecek mi diyerek izlerken öylece gitti. Ortasında bulunduğum durum oldukça saçmaydı.

Benim kurallarımda insanların canı yanmazdı. İstedikleri şeyleri mucizevi bir şekilde getirirdi içlerindeki tuhaf his. Kırılmazdı hevesleri, yok olmazdı dün var olan hisleri. Ama onların kurallarında sürekli yanmalı insanların naif canları, kesilmeli nefesleri ve arşa yükselmeli ruhları.

Ayrı kalmak gerçekten büyük yeminler ve yalvarışlara vesile olabilirmiş. Ben bunu çok sonra öğrenecek kadar şanslıymışım.

Üzerimdeki yorgana sarılıp hıçkırıklara boğulduğumda bir bir geçti gözlerimin önünden. Yüzüğümün parmağımda durması ruhlarımızı birleştirecek güce sahipken bedenlerimizin ayrılmasına engel olamıyormuş. Her güç bazı şeyleri yapmak için yetmeyebiliyormuş. Kırık kalbin aynası olarak titreyen çenemle ona eşlik eden elimi zorlayarak gözyaşlarımı sildim. Ayağa kalkıp karşı duvara sabitlenmiş dolapları açarken ne bulmak istediğimi bile bilmiyordum. Sadece bir işaret arıyorum. Sadece kurtuluş yolunun ilk basamağını çıkmak için çabalıyordum.

Birkaç şişe su ve atıştırmalıkla doldurulmuş çekmeceyi kapatıp tekrar kapıya yöneldim. Üzerime işleyen saçma davranışlar doğru yollardan saptırmak için geçerli bir sebepti. Başıma giren ağrılar düşünmemi engelleyecek kadar şiddetliydi. Sanki bir rüyaya hapsolmuşum gibi hissederken ruhumun kırılıyordu nadir parçaları. Yavaşça kapıyı açıp adımlarımın beni nereye götüreceğini merak edercesine kendimi serbest bıraktım. Hislerimin doğrultusunda korkuyu bedenimden atmıştım. Biliyordum, fark ediyordum, hissediyordum o ve ben bitmek üzere olan süreye yakalansak bile son saniyeler bizi kavuşturmak için çırpınacaktır.

Adımlarım gittikçe yavaşladı ve ben kendimi bir odanın içerisinde kapıya yaslanırken buldum. Derin nefesler alıp yaşam fonksiyonlarımı yerine getirmeye çalışsam da titreyen çenem bütün oyunların sonunu getiriyordu. Büyük bir kaosun ortasında sessizce ölmeyi bekleyen hayali bir bedenim. Yavaşça odanın içine doğru ilerleyip duvarın sadece en üst kısmındaki gri dolaplar merak etmemi sağlasa da güçsüzlük sarmışken bedenimi yürümekte bile zorlanıyordum. Adım atmak istemediğimi sadece bir müddet uykuyu ruhuma enjekte edip gözlerimi kapatmak istedim. Birkaç adım atıp olduğum yere çöktüm. Üzerimdeki elbiseden iğrenirken büyük bir farkındalık yaşamayı başardım.

Güneşe özendiğimi sanmıştım fakat görünüş ne derse desin ruhun yapmak istedikleri gerçek benliğini ortaya koyacak kadar güçlüymüş. Üzerime iliştirdiğim elbise kırmızılar içinde yansa da ruhum beyazların, mavilerin ortasında mutluluktan kayboluyorsa hiçbir önemi yok görüntünün. Keşke bir müddet güneş kadar ışık saçsaydım, ruhum bulutları çizmeye hevesli olsaydı. Keşke tutsaydım ellerinden karlar yağsaydı yazın ortasında. Dengesiz demiştim mevsimlerin hallerine, özgün olmalı diye eklemiştim. Ben anladım. Yağsa da yazın karlar, kışın açsa da güneş, yaz yazdır, kış kıştır. Görüntü ne derse desin olaylar değişirse değişsin. Ve sen açmasa da çiçekler bilirsin ilkbaharı kokusundan.

En başından yapmışken büyük bir hata, nasıl telafi edilir bilmeden, düşünmek istemeden anlamadan dinlemeden kapatmak gözlerimi Can'a yaptığım haksızlığa eklemektir bir yenisini. Avuçlarımın içine aldığım yüzüğü izlerken kendimi toparlamak için Can'ın söyleyeceği kadar güzel olmasa da birkaç cümle söylemeye yeltendim.

"Bulutları çizmek için son kez toplaman gerekecek narin bedeninden dökülmüş parçalarını. Bu kez de kazanırsan bir daha başlaması imkansız bir savaş olarak tarihin tozlu sayfalarında kaybolacak olayın içinde çırpınıyorsun. Unutma eskisinden daha güçlü olmakla beraber daha cesur bir benliğe büründün. İstediğin kadar ağla ama bu zayıf olduğunu hissettirmesin sana. O olmasa da yanında yadigar kanatları her an arkanda..."

Hadi Irmak. Son kez kalkamaz mısın ayağa? Koşamaz mısın günlerce hayalini kurduğun bu yolun yokuşuna? Uğramaz mısın asırların yattığı bir mezarlığa? Uzaklaşmak için ayaklarının olmasına gerek yoktur sevgilim. Düşünmeyi bıraktığın an uzaklaşırsın yorulduğun yoldan...

Duvardan yardım alarak ayağa kalktığımda geldiğim yoldan geriye dönüp odaya girdim. Banyoya doğru ilerleyip aynaya yansıyan bedenimin harap halini izlerken soğuk suyu yüzüme çarptım. Defalarca yüzümü yıkayıp kendime gelmemi umut ederken bileğimdeki tokayla saçlarımı topuz yaptım. Yüzümü kurulayarak son halimin daha az üzüntü içinde olduğuna kendimi inandırarak banyodan çıktım. Odadan da hızla çıkıp kaçma planları yapması için zihnimi zorladım. Karnıma giren ağrılar, düşünmeme engel olan sorunlar ve karşımda beni izleyen Çağatay olduğu sürece hayatım düzelmesi imkansız bir yörüngede çırpınacaktı.

Gözleriyle yüzümü süzerken omuzlarımı dikleştirerek konuşmaya başladım.

"Eğlencen bittiyse şimdi gidiyorum."

"Eğlenmiyorum Irmak, sadece fark etmeni sağlıyorum."

"Tam olarak ne kadar iğrenç bir insan olduğunu mu fark edecektim? Eğer öyleyse görev tamamlandı."

"Çıkamazsın."
dediğinde koşarak hala neden kilitlemediğini merak ettiğim kapıya ulaştım. Açıp tekrar kendimi güneşin ışıklarına maruz kalan çimlere bıraktım. Uyuşan ayaklarım tekrar kendini gösterirken şaşkınlıkla Çağatay'ın yüzüne baktım. Başını yana doğru eğerek

"Sana kaçmana izin vermiyorum demedim, kaçamazsın dedim."
Derin nefesler alıp durumun düzelmesini umut ederken tekrar çıplak ayaklarımın bana ihanet etmesine tanık oldum. Çağatay yavaşça yanıma gelip beni kucağına aldığında kısık sesimle konuşmaya başladım.

"Neden sana olmuyor?"

"Ayakkabı giyiyorum ve sen bunu akıl edemeyecek kadar yorgunsun. Uyumadan geçirdiğin her saniye senin zararına olacak küçük kızım."

"Uykum yok. Bırak beni." dediğimde sesimin gerçekten yorgun çıktığını fark ettim.

"Hayır var Irmak."

Bir gün içerisinde iki kez kendimi onun kucağında bulmak
bedenimden nefret ettirebilirdi. Sakin bir kafayla bunu düşünüp net bir karar vereceğime kendime söz verdim. Bilincim açık olsa da birkaç saniye sonra üzerime ilişen uyku beni içine çekiyordu. Çağatay yatağa yatırıp kulağıma fısıldadı...

"Kaçamayacak kadar yakınsın bana bir zamanlar ulaşamayacağım kadar uzakta dursan da. Zamanın geçmesi beni sevmen açısından güzelleşirken değmek için sabırsızlanıyor ellerim narin saçlarına. Ağlamaktan kızaran gözlerine yaşatmak için bir tutam mutluluk söz verebilirim önüme çıkan bütün engelleri ateşler içinde bırakacağıma..."

Ve duymak istemezdim ondan Can'ı anımsatan birkaç parça söz. Güvensizliği sonuna kadar yaşayacağım dönem kucak açıyor yorgun ruhuma...

"Açtığım müzikle birleşti ruhum, tıpkı rüzgarla birleşen çimlerin özgürlüğü tadarken ölümü beklemeleri gibi. Kapanan gözlerim bile seni görmeme engel değilmişcesine kuruyorum birkaç hayal. Gülümsüyorum yıldızları gösteren gökyüzünün hatırına. Ve ben ayakta olsam da nefeslerime karışıyor bedenimi saran yara. Kaldır başını özgür kuşum. Gökyüzü de ihanet ederse varlığını yok sayıp sana, uçmak istemezse kanatların ve tutsakmışsın gibi hissetmeye yeltenirse naif kalbin, yaşadığımız onca an canlanacak hatırında. Hiç beklenmedik bir anda gelirse son nefeslerin dışlanmış parçanla uyumlu bir bütün oluşunu anımsa. Seni seven kalbim özgürlüğünü ölümsüz kılacak..." 

Bulutların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin